Türk Birliği Hakkari'den geçer (2)
Türkler ve
Kürtler su gibidir!
Nasıl ki Oğuz Han destanı bütün Türk çocuklarında bir coşkuya sebep oluyorsa, bütün etnik grupların içinden çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulduğu Selçuklu, Osmanlı gibi büyük devletler ve onların yanında, yöresinde kurulmuş diğer devletler tarihinde, bilimde, sanatta, askerlikte ve diğer alanlarda tarihe imza atmış insanları tanıtırken, Alparslan, Fatih, Yavuz, Kanuni derken Şah İsmail gibi Selahattin Eyyubi gibi önemli şahsiyetleri ve onların destanlaşan hayatlarını da hiçbir ayırıma yer vermeden, Türk kanı dediğimiz o Sakarya’da birleşen kanı taşıyan yeni nesillere aynı coşkuyla aynı sevgiyle Oğuz Han ile birlikte öğretmek durumundayız.
***
Diyarbakırlı bir çocuk İstanbul’da veya Tuncelili bir çocuk Ankara’da, ilkokul ikinci sınıfa giderken veya İstanbullu, Ankaralı, İzmirli bir delikanlı Diyarbakır’da, Hakkari’de askerlik yaparken, arkadaşları ile birlikte Sakarya’daki kanı taşıdığının bilincinde olmalıdır ki kimseyi kimseden ayırt etmesin.
Sakarya’da birleşen kan, bugünkü Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ile Kırım ve bütün Türk Dünyası’nın kanıdır.
Yine Altaylardan esin yeller Türkistan’a selam söylerken, Kuzey Irak ile Türkiye arasındaki sınıra duvar çekmek veya göletler inşa ederek doğal engeller koymak yerine, onların da Sakarya’da akan kanda ortak paydaları olduğunu görerek, hepsini “Dış Türkler” dediğimiz ve sevgiyle baktığımız gruplar arasında değerlendirmek ve bunda da içten olduğumuzu göstermek durumundayız.
Bütün bu unsurlar hep birlikte, Malazgirt’tin Sakarya’ya kadar yeterince etten, kemikten dağ gibi duvarlar oluşturmadı mı? Bu duvarların her tuğlasının harcında Alevisi Sünnisi ile Kürtmeni Türkmeni ile Türk dediğimiz unsurlar bir bütün değil midir?
Bilmeliyiz ki Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçiyorsa, yani AB modeli, Türkiye’nin etnik temelde bölünmesi anlamına geliyorsa, Türk Birliği de Hakkari’den, Şırnak’tan, Batman’dan, Erbil’den, Kerkük’ten geçer!
Edirne ile Erbil’i, Kütahya ile Kerkük’ü veya Erbil ile Bakü’yü, Astana’yı, Aşkabat’ı Taşkent’i ve orada yaşayan insanları aynı derecede sevmeliyiz ki onlar de bizi aynı derecede sevsin ve saysın.
***
Türkmenler ve Kürtmenler, hidrojen ve oksijenin birleşip suyu meydana getirmesi gibi, Malazgirt’ten beri, doğaya hayat veren su gibi olmuşlardır. Doğada parçalanmayacak hiçbir varlık yoktur. Ancak parçalama, doğanın imha edilmesi demektir. Türkmen ve Kürtmen’in veya diğer unsurların birbirinden ayrılması, birbirlerini parçalamaları anlamına gelir. Bundan da sadece ortak düşmanları sevinir. Demek ki ideolojileri bir kenara bırakarak, en azından bin yıldır tek bir köke bağlı ağacın dalları olan bu iki kimliği yeniden tek kimlik olarak düşünebilmeliyiz.
***
Yine tarihi olayları bir kenara bırakarak, Erivan’ı da yeniden gönül olarak kendimize bağlamak durumundayız. Çünkü Türk Birliği, karayolu olarak Erivan’dan da geçer!
Hepimizin kanında şu veya bu kökenden şu veya bu oranda bir farklılık bulunabilir. Değil mi ki bu kanlar Malazgirt’ten Sakarya’ya uzanan süreçte Mehmetçik adı altında tek bir kan olmuştur, o kanın adına Türk denilmiştir, o halde Türklüğü de sadece etnik bir grubun adı olarak görmek veya göstermekten kaçınmalıyız. Bunun, oksijen veya hidrojenin birbirinden ayrılması ve birbirlerini imha edici birer silâh haline dönüşmesi demek olduğunu algılayabilmeliyiz.