“Tiyatronun Kaşıkçı Elmasıydı”

86 yaşında kaybettiğimiz değerli tiyatro adamı Genco Erkal için övücü çok şey söylendi.

Bunlardan onu en iyi anlatan bence şuydu:

O Türk tiyatrosunun Kaşıkçı Elmasıydı”

...

Selçuk Metin’in yönettiği “Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam-Genco” belgeselini dün yeniden izledim.

Belgeselde Genco Erkal’ın hayatı; kendisi, yakınları, arkadaşları, gazeteciler ve yazarların anlatımıyla ekrana geliyor, yönettiği ve oynadığı tiyatro eserlerinden çeşitli örnekler sunuluyor.

Robert Kolej’den arkadaşı Üstün Ergüder şöyle diyor örneğin:

“Tiyatroya o yıllardan çok meraklıydı. Bir gün okuldan çıkınca bindiğimiz belediye otobüsünün arkasına kadar yürüdü, orada deli taklidi yapmaya başladı. O kadar inandırıcı oynuyordu ki çevredekiler ‘Vah vah, ne de güzel çocukmuş ama aklını yitirmiş’ demişlerdi.

Ailesi tiyatrocu olmasına karşıydı. Bir gün babaannesi bana ‘Oğlum, bu köçek olmak istiyor. Vazgeçse keşke’ diye yakınmıştı.”

Zeynep Oral’ın anlattıkları da ilginç:

O kadar sahici oynuyordu ki sahnede seyircileri bir anda etkisi altına alıyordu. Nazım Hikmet’in eserlerinden uyarladığı bir oyunu oynarken ünlü şairin eşi Piraye Hanım’a seslendiği bir şiiri de okumuştu. Şiirde eşine ‘Paran varsa bana bir don al/Tuttu bacaklarımın siyatik ağrısı yine’ dizeleri vardı. Ertesi gün seyirciler tiyatroya çok sayıda don göndermişlerdi.

Paris’te bir oyununu Türkçe olarak oynuyordu. Oyunu seyreden Fransız seyirciler, ‘Biz tek kelime Türkçe bilmiyoruz ama oyunu çok iyi anladık’ demişlerdi.

Çok utangaçtır. Oyunlarından sonra çevresini sarıp övenler olursa utanır, ne yapacağını ne diyeceğini bilemez. Dışa aktaramadığı tüm duygularını oyunlarında aktarıyor.

“Nazım Hikmet Oratoryosu”nda birlikte çalıştığı Fazıl Say’ın söylediklerine bakalım şimdi de:

İnanılmaz bir enerjisi var. Haftada 5 gün sahneye çıkıyor, 5 ayrı oyunu kusursuz oynuyor.

Nazım Hikmet Oratoryosu oyunu için birlikte hazırlık yaparken ben onu çok yormak istemiyordum. Ama bizim çalışmamız bittiğinde bir de bakıyordum ki yandaki odada asistanıyla oynayacağı ‘İmparator’ oyununun provalarını yapıyor.

Operaları çok seviyor. O kadar ki izlediği eserleri daha iyi anlayabilmek için ileri yaşlarında İtalyanca öğrendi.

Sigara içmedi. İçkiyi ise arada sırada çok az içiyor.

Seçkin Selvi de ünlü tiyatrocuyu şöyle tanımlıyor:

“Politik tiyatroyu ülkemize tanıttı, en iyi örneklerini verdi. O kendini var etmek için her yerde olmayı seçmedi, seçtiği yerde var olmayı seçti.”

Kızı Ayşe Erkal Sümer de şunları söylüyor:

Babam o kadar çalışkan bir insan ki artık yaşı ilerlediği hâlde ayda 25 oyun planlıyor. Onunla 25 olmasın 15 oyun olsun diye pazarlık yapmak zorunda kalıyoruz.

Her zaman yüzmeye çok meraklı oldu. Yaz kış demeden haftada 5-6 kez yüzmeye gider mutlaka.

Çocukluğumda çok yoğun bir çalışma temposu içinde olduğu için bana fazla ilgi gösteremedi. Şimdi o ilgiyi torunlarına gösteriyor.

...

Yaşamı boyunca 65 oyunda rol alan, bu oyunların çoğunu yöneten, 9 oyun çeviren, Nazım Hikmet’in ve Ahmet Arif’in şiirlerinden, Aziz Nesin’in öykülerinden oyunlar hazırlayan ve bir de belgesel türde Sivas 93 oyununa imza atan Genco Erkal kendisini gerek belgeselde gerekse çeşitli röportajlarında şöyle anlatıyor:

“Kurduğum Dostlar Tiyatrosu’nun politik tiyatro yaptığı hâlde Türkiye gibi sürekli çalkantılı bir ülkede 50 yıl boyunca ayakta kalması bir mucize.”

“Önemli olan her zaman alçakgönüllü, dürüst, yapmacıksız, sahici içten ve tutarlı olmak, yürekten inanarak işini aşkla tutkuyla yapmaktır.”

“Benim esas evim tiyatrodur. Anlaşılan bir şeyler çağırıyor beni buraya. İşim de insanları mutlu etmek, moral vermek ümit aşılamak, bir de insanlar tiyatroya geldiklerinde düşünmenin, eleştirmenin sorgulamanın tadını alsınlar, yalnız olmadıklarını, birlikte daha güçlü olduklarını görsünler.”

“Sahneye çıktığım her an benim için büyük bir mutluluk oldu ve artık hiç çıkamayacakmışım gibi sarıldım ona, işte böyle geçti şu yeryüzünde bana tanınmış olan süre. Dilerim böyle de devam eder sonuna kadar.”

“Ben içine kapanık bir insan olarak kendimi sahnede buldum. Sonra sonra Nazım’ı, Brecht’i, Sartre’ı, Maksim Gorki’yi tanıdıkça bu toplum için benim bir sorumluluğum olduğunu düşündüm. Işık olmalıydım, fener olmalıydım.”

“Seyircilerimin yarısı gençlerden oluşuyor. Bu beni çok mutlu ediyor.”

“12 Eylül döneminin etkisini sürdürdüğü yıllardı. Bursa’da Asiye Nasıl Kurtulur oyunumuzu oynamaya hazırlanırken polisler tiyatroyu bastı. Oyunda kullandığımız bıçağa suç aleti diyerek el koydular, rol gereği bıçağı kullanan oyuncu arkadaşımızı alıp karakola götürmek istediler. Polislere oyunun yönetmeni olduğumu söyledim, o bıçağı oyuncuya bizzat verdiğimi ifade ederek beni götürmelerini istedim. Karakola gittik. Oradaki polislerden biri alkollüydü. Bana ‘Seni şimdi aşağı atarsam suç aleti kullanmanın ne demek olduğunu anlarsın’ dedi. Neyse ki sonraki saatlerde araya girenler oldu, beni serbest bıraktılar.”

“12 Mart döneminde Devlet Tiyatrosu İstanbul Bölge Müdürü olmam teklif edildi. ‘Bizim insanlarımız hapisteyken, asılırken böyle bir görevi kabul etmem mümkün değil’ diyerek reddettim.”

“15 Temmuz’da biz oyunumuzu oynarken darbe girişimi olduğunu öğrendik. Oyun sonunda her türlü darbeye karşı olduğumuzu söyledik.”

...

2022 yılıydı.

Genco Erkal, Kuzey Kıbrıs’ta “Şahdamarım” oyununu oynarken fenalaşarak hastaneye kaldırıldı.

Kısa sürede “Ölmedim ama provasını yaptım” diyerek ayağa kalktı.

O günden yaklaşık 2 yıl sonra o gün provasını yaptığı oyunu sahneye koydu ne yazık ki, hayatını kaybetti.

Tiyatro seyircisi onu hiç unutmayacak.

Türk tiyatro tarihine de adını altın harflerle yazdırdı.

Nurlar içinde uyusun.

Yazarın Diğer Yazıları