Tepegöz
Günlerden bir gün Oğuz yaylaya göçtü. Oğuz’un bir çobanı var idi; bundan evvel kimse göçmez idi. Bir pınara geldiler. Ol pınara periler konmuş idi. Çoban ileri vardı; gördü kim peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçarlar. Çoban kepeneğini üzerlerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip derhal cimâ eyledi. Peri kızı kanat vurup uçtu; “Çoban” dedi, “yıl tamam olunca bende emanetin var, gel al; ama Oğuz’un başına zeval getirdin” dedi.
Zaman ile Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban yine bu pınara geldi. İleri vardı, gördü kim bir yığanak yatır, yıldır yıldır yıldırır, parıl parıl parlar. Çoban korktu, geri dönüp sapan taşına tuttu, vurdukça yığanak büyüdü.
Meğer hânım, ol dem Bayındır Han da beyleri ile gelir idi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler kim bir ibret nesne yatır; başı kıçı belirsiz. Çevresini aldılar. İndi bir yiğit buna depti; deptikçe büyüdü. Birkaç yiğit dahı indiler, deptiler. Deptiklerince büyüdü. Aruz Koca dahı inip depti. Mahmuzu dokundu, bu yığanak yarıldı; içinden bir oğlan çıktı; tepesinde bir gözü var. Aruz aldı, Tepegöz’ü bir dadıya verdi. Dadı memesini bunun ağzına verdi. Tepegöz bir emdi, olanca sütünü aldı; iki emdi, kanını aldı; üç emdi, canını aldı. Birkaç dadı getirdiler helâk etti. Kazan kazan süt ile beslediler. Büyüdü, gezer oldu; oğlancıklar ile oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe başladı. Hâsılı Oğuz âciz kaldı; Aruz bunu kovdu. Tepegöz dağa çıktı; yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine adam gönderdiler; ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi. Oğuz’dan her gün adam yemeğe başladı. Oğuz yiğitleri elinde helâk oldu; Oğuz, Tepegöz elinde zebun oldu.
Sözü uzatmayalım ağalar beyler; Oğuz içinde Basat derler bir yiğit var idi. Tepegöz’ün yaşadığı dağa çıktı. Gördü ki Tepegöz güne karşı arkasını vermiş yatır. Çekti belinden bir ok çıkardı. Tepegöz’ün yağırına bir ok vurdu; ok geçmedi, paralandı. Bir dahı attı; ok yine pare pare oldu. Tepegöz sıçradı baktı; Basat’ı gördü. Elin eline çaldı, kas kas güldü; “Oğuz’dan yine bize bir turfanda kuzu geldi” dedi. Basat’ı önüne kattı tuttu. Çizmesine koydu, uyudu. Basat’ın bir hançeri var idi, çizmeyi yardı çıktı. Hançeri ocakta kızdırdı. Adı görklü Muhammed’e salavat getirip hançeri bunun gözüne öyle bastı kim Tepegöz’ün gözü helâk oldu. Tepegöz’ün büyülü bir kılıcı var idi; Basat büyüyü bozup kılıcı aldı; kendi kılıcı ile Tepegöz’ün boynunu vurdu. Dedem Korkut gelip şadlık çaldı; Basat’a alkış verdi: “Kara dağa seslendiğinde işit versin / kanlı kanlı sulardan geçit versin” dedi.
Meğer hânım, ol vakit Oğuz bozkırda yaşar imiş. Dedem Korkut’un alkışı alkış, duası dua imiş. Yüce dağlar aşıt, kanlı sular geçit vermiş; Oğuz tepelerden yel gibi aşmış, derelerden sel gibi geçmiş; günbatısına göçmüş. Ak boz aygırdan inip ak yelkenli gemiye binmiş. Denizler göl, ovalar yol olmuş. Oğuz bir uçtan bir uca dünyaya hükmetmiş. Nice gazilerin adı sanı, nice fatihlerin ünü yeryüzüne yayılmış. Yıllar, yüz yıllar böyle geçmiş hânım. Ammâ arı dinli Oğuz’un gafleti, sası dinli kâfirin oyunu çok imiş. Oğuz bir uyudu mu yedi gün uyur imiş. Yine böyle günlerden birinde düşman basmış gelmiş; Oğuz’un bütün kalelerini zaptetmiş; bütün tersanelerine girmiş; Oğuz’u bir çorak bozkıra sürmüş.
Oğuz ölmede iken hânım, günbatısından bir sarışın kurt kopmuş; Oğuz’un önüne düşmüş. Oğuz yiğitleri yine yiğit, Oğuz beyleri yine bey olmuş. Yedi düvel ile vuruş olmuş; sası dinli kâfir kovulmuş. Oğuz yine yurdunda başı dik, alnı açık gezer olmuş; dünya Oğuz’u sayar olmuş.
Velâkin beyler ağalar, günlerden bir gün haramzade çoban yine bir peri kızı ile cimâ etmesin mi? Yine başı ayağı belirsiz, ibret bir nesne zuhur etmesin mi? Deptikçe büyür, vurdukça büyür. Üzerine tankları sürsen büyür, azar etsen büyür, ceza versen büyür; vurdukça büyür, deptikçe büyür. Yüzüne baksan kaşların ucu yukarı kalkıp birleşir; sanasın tepede bir göz olur. Bir aletin başına geçer kükrer; sanasın Tepegöz ulur. Oğuz’un nesi var nesi yok; satar savurur. Sesi çıkanın bir gün birini yer, ertesi gün birini. Deveyi havuduyla yutar, yine de karnım geniş değil der. Elinin erdiği, gözünün gördüğü ne varsa yutar. Gözünün gördüğü ile yetinmez; denizde bir fener yaptırıp daha uzaklara göz atar. Uzaklardan yığar, toplar, yine yutar. Yuttukça büyür, deptikçe büyür. Ok atsan batmaz, kılıç vursan kesmez. Hâsılı Oğuz, Tepegöz’ün elinde yine zebun olmada; nice yiğitleri yine zindanlara dolmada. Ne Basat var görünürde, ne sarışın kurt. Neredesin ağzı dualı Dedem Korkut?