Tazminat tarifesi…
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in "Netanyahu" benzetmesi, iktidar sahiplerinin bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en ağır ithammış gibi bir hava vardı. Sırf bu benzetme yüzünden, İYİ Parti''nin, iktidar sahipleri nezdindeki "yerli ve milli muhalefet" ünvanı kaldırıldı. HDP ve dahi PKK''yla aynı dili kullanmakla yaftalandı.
İki gündür yapılan siyasi saldırıları duyan, gazete yorumlarını okuyan, televizyon tartışmalarını dinleyen hemen herkes, iktidar açısından en tahammül edilemez, en affedilemez halin "Netanyahu''yla bir tutulmak" olduğu kanısına kapıldı.
Öyle şiddetli ve topyekün bir tepki, öyle bir öfke patlaması vardı.
***
Eğer, tazminat davalarında talep edilen tazminat miktarı, edildiği iddia edilen hakaretin, yapılan benzetmenin, kullanılan dil ve üslubun yarattığı travmanın, yol açtığı üzüntü ve kırgınlığın, buhranın seviyesine paralel olarak belirleniyorsa, Akşener''in sözlerinden hissedilen ile yansıtılan biraz farklı gibi…
En azından rakamların düşündürdüğü bu.
Zira, İYİ Parti lideri hakkında 250 bin liralık tazminat davası açıldı. İktidarın tazminat skalasında, belki "taban fiyat" denecek kadar cüzi değil ama "tavan fiyat" da hiç değil bu meblağ.
***
Yanlış anlaşılmasın, tazminat miktarını az bulduğumdan yazıyor değilim bunları.
Hatta, zafere giden her yolun mübah sayıldığı bir siyaset ortamında, hele de bunu liderlik seviyesinde yapanların, ortada aleni bir iftira olmadığı müddetçe hiç başvurmaması gerektiğine inanıyorum bu dava açma işine…
Dikkat çekmeye çalıştığım durum şu sadece:
CHP Gene Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu;
Gara şehitlerinden sorumlu tuttuğunda, talep edilen tazminat 500 bin liraydı.
Keza, FETÖ''ye destek ve vatana ihanetle itham ettiğinde yine 500 bin lira…
Sıfatının önüne "sözde" getirildi diye açılan davada 1 milyon lira tazminat talep edilmişti…
Man Adası''ndaki bir şirkete para aktarmak ve vergi kaçırmak iddialarının karşılığı 1 milyon 500 bin lira, "ailesiyle birlikte yurt dışında serveti olduğu" iddiasının karşılığı ise tam 2 milyon liraydı.
***
Bu tablodan çıkan tazminat hiyerarşisine göre;
Birinci sırada "şahsa" karşı edilen laflar…
İkinci sırada "makama" karşı edilen laflar…
Üçüncü sırada "vatana millete sorumluluğuna" karşı edilen laflar…
En nihayet son sırada da "politika yapma tarzına" karşı edilen laflar var…
İktidarın önceliklerini anlamak bakımından da bir veri olarak bulunsun bir kenarda.
SİYAH, BEYAZ, MÜTEVAZI
Neden, nasıl hatırlamıyorum bile o kadar küçüktüm demek ki bu tercihte bulunduğumda; kendimi bildim bileli Beşiktaş taraftarıyım. ( Tabii bir de hemşehrilik kontenjanından, deplasmanlarda taşlı-sopalı kavgaların arasında kalacak kadar koyu bir Tekirdağsporluluğum var.)
İlkokulda, kalecimiz Zalad başka takıma transfer oluyor diye ağladığımı hatırlıyorum sınıfta; öğretmenimiz, kim bilir ne büyük bir derdim olduğunu düşünmüştü de bir kenara çekip konuşma ihtiyacı duymuştu.
Üçü bir arada "Metin-Ali Feyyaz"ı da severdim ama hayranı olduğum ilk futbolcu Şifo Mehmet''ti.
Peşinden Sergen geldi.
Bir insan hayatın bütün diğer alanlarını bu kadar eline yüzüne bulaştırıp da, "sahada" bu kadar iyi olsun; şaşılacak ve elbette alkışlanacak şeydi.
Karışmadığı skandal, başına açmadığı bela kaldı mı bilmiyorum; bir gün olsun ele avuca sığmadı. Ama, yanlış hatırlamıyorsam, hiç toplu bir nefretin hedefi olmadı. Hep bir kredisi vardı.
Bazı insanlar böyledir.
Onca takım dolaştı; Beşiktaşlıların gönlünde hep Beşiktaşlı olarak kaldı.
Semeresini de aldı.
***
Ve Beşiktaş…
Tesadüf müdür, "totem" olmayı hak edecek kadar aleni bir başarı müjdecisi mi bilmiyorum ama hep "kendine döndüğünde" kazandı. Milne gibi Daum gibi -göreceli- yabancı teknik adamların dönemlerinde bile; kazandığı kupalarda hep kendi çocuklarının teri vardı. Altyapısının, gençlerinin… En kora kor mücadeleleri hep en mütevazı olduğu sezonlarda yaşadı…
Başardı; yine.
***
Bambaşka renklere gönül ve emek veren sayısız okurum olduğunu bile bile, şuursuz bir fanatizmle yazmıyorum elbet bunları…
Beşiktaş adına "totem" saydığım "öz kaynaklarına inanma ve yönelme" metodunun, Türk futbolunun geneli için de yürünecek en hayırlı yol olduğunu düşünüyorum…
"Feda" için her şeyden önce gönül bağı gerekir ve takdir edersiniz ki, bu futbol borsasında telaffuz edilen astronomik ücretlerle sağlanabilen bir şey değildir. Umarım Türkiye''nin her şeyi gibi sportif başarıları da kendi evlatlarının omuzlarında yükselir.