Tayyip Bey yine mağdura yattı!
“Bir şiir okudu diye” hapsedildi, sanki minarelerin simgelediği İslam dininin sahibiymiş de onun şahsında Müslümanlar mağdur ediliyormuş gibi bir algılama oluşturuldu; türban ve imam-hatip mağdurlarının sözcüsü olarak tek başına iktidar oldu.
Birinci iktidar dönemi sonunda oyları dibe vurmuştu; parti kapatma davası, 367 davası ve bunlara bağlı olarak “Dindar Cumhurbaşkanı istemiyorlar” propagandası ile yine mağdurları oynuyorlardı. Bunların üzerine 27 Nisan sanal muhtırası da Erdoğan ve AKP’yi mağdur konumda gösterdi. Yine tek başına iktidar oldukları gibi Cumhurbaşkanı’nı da seçtiler.
* * *
İktidar, kendisine yönelik toplumsal muhalefeti, Ergenekon davası üzerinden darbecilikle suçlayıp devamlı bir mağduriyet propagandasına girişti. Yakın tarihteki bütün cinayetler, “arkalarına orduyu almış ulusalcılar”a yüklendi. Oysa bu yöntemi doğrudan doğruya Gladio geliştirmişti.
İtalya’nın eski Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga, Sovyetler Birliği dağılmadan önce temel uzmanlık alanı NATO ülkelerinde, muhalefetin üzerine yıkılacak eylemler gerçekleştirmek olan NATO himayesindeki Gladio örgütünün varlığını ifşa ederek yapılanma içindeki rolünü de itiraf etmişti.
Türkiye’de de aynı dönemde tıpatıp aynı yöntemler uygulanmış ve Türk gençliği birbirine kırdırılmıştı. Avrupa ülkeleri, kendi orduları bünyesinde NATO’nun kurduğu Gladio’yu daha sonra tasfiye etmişti ama Türkiye’de bu yapı ortaya çıkarılmadı.
AKP’nin teslimiyetçi politikalarına karşı yükselen toplumsal muhalefeti etkisiz bırakmak için yine Gladio yöntemi uygulandı. Önce askeri istihbarat içinde görev yapmış ve birçok olaydan sorumlu tutulan kişilerle, yükselen muhalefet odakları arasında irtibat sağlanması için ulusal motif taşıyan organizasyonlarla ortamlar hazırlandı.
Kitleler, fareli köyün kavalcısının peşinden giden çocuklar gibi Kuvayı Milliye diyen herkesi bağrına bastı. Oysa bu kavalı çalanların bazılarının hedefi, zaten, yükselen muhalefetin üzerine yıkılacak eylemler tasarlamak idi.
Şimdi ortaya çıkarılan “kafes planı” gibi tasarımlar, aslında misyonerleri veya başka odakları değil doğrudan doğruya Türkiye’nin bağımsızlığını savunanları hedef alıyordu. Nitekim, Papaz Santoro’nun, Hrant Dink’in ve misyonerlerin böyle bir tasarım sonucu öldürüldükleri her geçen gün ayrıntıları ile ortaya çıkmaya başladı.
Ümraniye’de bulunan bombaların asıl kaynağı hâlâ tespit edilmiş değildir.
Cinayetleri işleyenlere değil, işletenlere bakılırsa, arka planda devlet görevlilerinin bulunduğu görülür. Bunun sorumlusu iktidardır. Çünkü ordu da, istihbarat da, polis de siyasi iktidarın emrindedir.
* * *
Fakat kitap yazarak, konferans vererek, televizyon konuşması yaparak, halkı aydınlatmaya çalışan aydınlar, dönemin Adalet Bakanı tarafından, devlet görevlilerinin içinde olduğu cinayetlerin sorumlusu gibi gösterildi.
Bu arada Türkiye, iktidarın kurduğu iletişim birimi tarafından tam bir telekulak cumhuriyeti haline getirildi. Hakimler dinleniyor ve özel hayatları kaydedilerek bu bilgiler elde tutuluyordu. Yani yargıya şantaj yapılıyordu! Derken Tayyip Erdoğan, savcılığını üstlendiği dava üzerinden toplumsal muhalefeti karaladığı ve mağdur ettiği yetmezmiş gibi kendisinin de dinlendiği gerçeğini hatırlatarak yine mağdura yattı.
Benim gördüğüm kadarı ile Türk Milletli kesinlikle aptal değil ama galiba herkes aptala yatıyor ve oynanan bu oyunları anlamazlıktan geliyor.