Süleyman Soylu'nun sır dolu seyir defteri
"SS" ile büyük sır kapısını açan Pehlivan ve Terkoğlu yine gündem olacak çalışmaları hakkında şu bilgiyi veriyor:
Bu kitap SS''in, yani uzun adıyla Süleyman Soylu''nun, öyküsünü anlatıyor. Ancak bir biyografi değil. SS''in etrafındaki ilişki sistemini tarif etmeye çalışıyor. Bu nedenle SS''i anlatırken, yaşadığımız çağın evrilişini takip ediyor.
Devletin yerini mafyanın, dayanışmanın yerini cemaatleşmenin, yurttaşlık haklarının yerini ayrıcalıklı sınıfların alması kaçınılmazdı. Bunun kitlelere kabul ettirilmesi ya rızayla ya zorla olmalıydı. Din referansıyla sunulan biat, sözde milliyetçilik sosuna batırılmış içi boş gurur, tarihsel sembollerle süslenmiş devlet övgüsü rızayı üretti.
İkna olmayanları ise zor bekliyordu. İşte SS, bu dönemin sopasıydı. Cumhuriyetin yıkılışına "hayır" diyenlerin başına vurulan tokmaktı. "Eşitlik" diyenlerin ağzına bastırılan pamuktu. Kimi zaman kapıya dikilen, kimi zaman yakaya asılandı. Cebren kabul ettirilen düzenin silahıydı. Hukuksuzluk kınından çıkmıştı. Devletin içinde uluortaydı. SS''in öyküsü, bir ansiklopedi olabilirdi. Anlattığı uydurma hikâyeler, kullandığı hakaretler, başvurduğu hukuksuzluklar birer cilde sığardı. Ancak onun varoluşunun özünü anlatmak, onu anlatmaktan daha önemliydi. Yazılmamış sayfalarını tamamlamayı okura bırakıyoruz.
11 yıl önce bu zamanlar, ABD belgelerinde AKP-FETÖ ortaklığını deşifre ederken "Sızıntı" demiştik. 4 yıl önce FETÖ sonrası devlet içinde yeşeren tarikatları anlatırken "Metastaz"a ulaşmıştık. Bize hapislik de verdi, onu aşma iradesini de... Şimdi, despotik ve karanlık bir düzenin hammaddesini SS''de bulduk. Zalimin kılıcında yakut olmaktansa, topuğuna batan çakıl taşı olmayı seçtik.
Kitapta cevabını bulan sorulardan bazıları şöyle:
*Mafya hakkında rapor yazan emniyet müdürünün başına neler geldi?
*Süleyman Soylu ile Ekrem İmamoğlu arasındaki küfürlü konuşma neden yapıldı?
*AKP''li işadamının bilinmeyen tecavüz dosyasında neler var?
*Cumhurbaşkanlığı''ndaki kritik ismi kim gizlice fotoğrafladı?
*Sedat Peker''in Süleyman Soylu ile ilişkisindeki sırlar ne?
*Soylu, Erdoğan sonrasına hazırlanan bir proje mi?
*Devletten maaş alan troll yapılanması nasıl kuruldu?
*Soylu, finansörlerini kime nasıl açıkladı?
*Soylu, Fethullah Gülen''e hangi konuda danıştı?
*Hablemitoğlu dosyasına Soylu''nun müdahalesi nasıl oldu?
*Sinan Ateş cinayetinde Soylu neden sessiz kaldı?
*Soylu''nun soruşturma evrağında neler var?
*Gizli ByLock yazışmalarında Soylu''nun adı nasıl geçiyor
*Demirel ve Menderes, Soylu hakkında neler söyledi?
*SS plakalı o aracın öyküsünde hangi ilişkiler var?
*Soylu''nun dizinin dibinde oturduğu tarikat şeyhi kim?
*AKP''de kimler Soylu ile kavga ediyor?
*Cezaevinden Soylu''ya gönderilen gizli mektupta neler yazıyor?
*Soylu''nun sildirdiği arşivinde neler var?
Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82
***
Önce dışa bağımlılık bitmeli
Ülkemizin ekonomi alanında yetiştirdiği isimlerin başında gelen Prof. Dr. Esfender Korkmaz, yeni kitabı, "Türkiye İçin Kalkınma Modeli" kitabında önemli tespitlerde bulunuyor:
2003-2022, 20 yılda toplam olarak 941 milyar 35 milyon dolar dış ticaret açığı ve toplam 671 milyar 76 milyon dolar da cari açık verdik. Dış açıkların bir nedeni; üretimde dışa bağımlılık oranının yüksek olmasıdır. Bu nedenle ara malı ve ham madde ithalatı yüksektir. Diğer nedeni; AKP iktidarının, küreselleşmeye teslim olmasıdır. Üçüncü nedeni; Hükümete olan güven sorunu nedeni fiziki yatırım eğiliminin düşük olmasıdır.
Cari açık bugün; eğer dış borçla finanse ediliyorsa daha yüksek olmak üzere yarın, kaynak kaybı ve ülkenin yoksullaşması demektir. Bu durumda istikrarlı büyüme sürdürülemez. Ayrıca bir yandan katma değer yaratıp, diğer yandan kaynak ve servet kaybederseniz bu büyümenin bir anlamı olmaz. Öte yandan, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde halkın refah düzeyini artırmak için, iktisadi kalkınmanın sağlanması gerekir. İktisadi kalkınma; büyüme yanında sosyal ve demokratik gelişmeyi de kapsar. Türkiye, insan hakları ve demokratik özgürlükler statüsünde kısmen özgür ülke statüsünde iken, 2017 yılında özgür olmayan ülkeler statüsüne geriledi. Hibrit demokrasiden otokrasiye geçti. Yasama, yargı ve yürütme kısmen yasalarla, kısmen de tek başkana bağlandı.
Türkiye''nin kalkınması için önce; demokratik ve hukuki altyapıda reform yapmak gerekir.
Ekonomide ise; Bir; Uzun dönemli ve bağlayıcı ve yapısal sorunlara çözüm odaklı planlama yapmak gerekir. Önce, kısmen ve geçici ithal ikamesi politikası uygulayarak üretimi dışa bağımlı olmaktan kurtarmak gerekir.
İki; Devlet-piyasa optimum dengesini kurmak gerekir. Bunun için tekel niteliğindeki altyapıları devletin yapması ve özelleşenler ile Yap-işlet devret dışında kalan kamu-özel işbirliği yoluyla yapılmış, toplumsal maliyeti yüksek yol-köprü ve tünelleri; stratejik önemde olan elektrik dağıtımı gibi tekelleri, devletleştirmek gerekir.
Üç; Kısa dönemde, IMF ile stand by yapmak, AB ile yakınlaşmak gerekir. Devlette ve eğitimde kurumsal yapıyı oluşturmak, Merkez Bankası''nın bağımsızlığını sağlamak, reel faiz uygulamasına geçmek, dalgalı kur politikasını değiştirerek, yarı sabit kur politikasına geçmek gerekir.
Asya Şafak Yayınları Tel:(0212) 513 79 00
***
HAFTANIN KİTABI
Oy ver ama çaldırma!..
Yeni kitabı, "Demokraasi Yalanları ve Seçimler"de seçim güvenliği konusunu gündeme taşıyan araştırmacı gazeteci Hüseyin Hakkı Kahveci çalınan geleceğimizi belgeleriyle anlatıyor. Bu konuda tartışılan kararlardan biri, Yüksek Seçim Kurulu''nun referandumda oylama devam ederken "mühürsüz oyların kabul edileceğini" açıklamasıydı. "Trafoya kedi girdi!" açıklamasından sonra tüm seçimler şaibe altında kaldı. Bu kedi bir türlü o trafodan çıkamadı. Türk demokrasi tarihi ve seçimleri son yirmi yıl dışında bu kadar tartışılmadı, "şüpheli sandık" diyebileceğimiz faili meçhul sandıklar hâlâ muamma. Siyaset ve demokrasi tarihimize "şaibeli seçimlerin" damga vurmasına tüm siyasi partiler müsaade etti. Halk ise kendi zaferleri ile mutmain oldu. Bugün 1946''dan itibaren seçimlerin sonuçlarının aslında Türkiye''de iktidarı tayin etmediğini, asıl meselenin görünmeyen yüzünün kullanılan sistem, sayılan oy, sahip çıkılmayan sandık ve eğitim, dürüstlük ve ahlak olduğunu görüyoruz. Davulu kim çalarsa iktidar o değil. Çünkü tokmak başkasının elinde. Bugün gelmiş olduğumuz nokta seçim kültürü, demokrasi ve demokratik denilebilecek bir şeylerin sadece cümlelerden ibaret olduğudur.
Destek Yayınları Tel:(0212) 252 22 42
***
Bir devrin üç paşası
Tanzimat, tarihimizde paşalar dönemidir ve üç paşalarla birlikte anılır. Bunlardan Mustafa Reşit Paşa cümlenin malumudur. Ya diğer ikisi?.. Ali Paşa Tanzimat''tan sonra 5 defa sadrazamlık, 8 defa hariciye nazırlığı vazifesine getirildi. 8,5 yıl sadrazamlık, 14,5 yıl hâriciye nâzırlığı yaptı. Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa Tanzimat''ın Reşid ve Ali Paşalardan sonraki 3. adamı idi. Asrının en büyük diplomatlarından biri olarak diplomasi ve yöneticilik sahasında büyük hizmetler verdi. O da Sadrazam ve Hariciye Nazırı olarak memleketi uzun süre yönetti. Yılmaz Öztuna, "Tanzimat Paşaları Ali ve Fuad Paşalar" kitabında dönemin 2 paşasının hikayesini anlatıyor.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
KÜTÜPHANEMDEN:
Eski İstanbul''a nostaljik bir yolculuk
Cumhuriyet devri yazarlarından olmasına rağmen herhangi bir edebi çığırın ve akımın içinde yer almadan özgün bir şahsiyet ve özgün bir kalem olarak edebiyat tarihimiz içinde seçkin bir yer edinen Abdülhak Şinasi Hisar, eski İstanbul merkezli hatıra, his, hayal ve şiiriyetle örülü eserlerinde, yakın geçmişe keyifli bir yolculuk sunmuş ve bu yolculukta, hem kaptan hem de rehber olmuştur. Nesrin Tağızade Karaca''nın "Abdülhak Şinasi Hisar''ın Eserlerinde Geçmiş Zaman ve İstanbul" adlı çalışması o nostaljik yolculuğa bir davet niteliğindedir. Kitap 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.
Bu kitap Nesrin Tağızade Karaca''nın 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi''nde hazırladığı master tezine dayanmaktadır. "Geçmiş Zaman" ve "İstanbul" başlıklı iki ana bölümden oluşan bu yapıt, Abdülhak Şinasi Hisar''ın eski İstanbul''a ve eski zamanlara düşkünlüğü üzerinde durmakta ve yazarın yapıtlarından verdiği örnekleri işlediği temel konuları irdelemektedir.
Karaca, çalışmasının ön sözünde Hisar''ı şöyle anlatıyor:
"Abdülhak Şinasi; elimizin altında bir kaynak, bir hazine halinde dünkü Boğaziçi''nin atmosferini, şiiriyetini olabildiği kadarıyla duygu ve düşünce alemimize kazandırmıştır. İsteyen herkes onun kitaplarından bir kaç sayfa çevirerek gece menekşe renkli suların üstüne dökülen yıldızların arasına karışabilir ya da gün batımı renkleri içinde kendini dağıtabilir."
(Ahmet Yabuloğlu)