Sözün düşüşü...
Mona Lisa'nın ağzında patlamaya hazır bir sakız gibidir sözün düşüşü, alabildiğine kerih, alabildiğine çirkin, alabildiğine bayağı, yüzlerce yıllık Mona Lisa mâsumiyetini âniden zührevî hastalıkla malûl bir portreye dönüştürmesidir sözün düşüşü.
Mikelenjelo'nun "Konuş artık Musa!" demesiyle dile gelen Musa heykelinin, Musa'nın arkasındaki kalabalığa söz söylemesidir sözün düşüşü, Musa'nın yüzüne bakmamasıdır, onu görmemesidir, onu ezip, geçip gitmesidir, sonra arkasına dönerek Musa'ya "Konuştum işte!" demesidir, yüzünde hiçbir his barındırmadan.
Van Gogh'un kesip attığı kulağının çürümüş hâli, Beşir Fuad'ın kestiği bileklerinden akan kana divitini batırarak yazdığı birkaç satırdır sözün düşüşü.
Söz bir kere düşmeye görsün, sağır olmadığına pişman olur kulaklar. Kirpikler yukarıdan aşağıya düşemez, kavuşmaz birbirine ve şâhitlik eder gözlerin uyku yüzü görmediğine. Bir yakaza hâlidir sonrası, hiçbir şeyden haber-dâr olmayan bir uyanıklık hâlinin tüm çelişkilerini çağrıştıran bir yakaza hâli. Bakan ama görmeyen, duyan ama anlamayan, acıyan ama hissetmeyen, konuşan ama söz söylemeyen, işiten ama dinlemeyen, tahkir olan ama alınmayan, alay edilen ama umursamayan, idealize edilen ama kıymet-dâr olmayan, iltifat edilen ama anlamsız bulan, anlam yüklenen ama anlamı zaten yitirmiş olan pis bir yere düşme hâlidir sözün düşmesi.
Cümle değerler tayfının târumâr olup bir acımasız kasırganın önünde savrulup gitmesidir toz zerrecikleri hâlinde. Planyaya tutulmuş bir masifin gözle görünmeyen kütle kaybıdır, o masifin gözle görünmeyen toz zerrecikleri hâlinde talaşa dönüşerek bir gariban sobasında ateşlere atılması, yanması, yanması, yanması ve etrafındakilerin yine de ısınamayışıdır sözün düşüşü.
Dişlerini gırtlağımıza geçirmiş zamanın tükenmesidir, dünlerin çoğalması ve yarınların azalmasıdır sözün düşüşü. Zembereğin bozulması ve zamanın yok olmasıdır. Tasavvurların helâk olması, koskoca bir ummânın içine damlamış bir tek gözyaşı gibi hiçbir kıymet-i harbiyesinin olamamasıdır, koskoca bir ummmânın içinde bulunamayacak olan, sebebi düşünülemeyecek olan bir tek gözyaşı gibidir sözün düşüşü.
Rüzgârın emrinde kaderine tâbi olmuş bir polenin, rüzgârın dindiği ânda bir toprağa değil, bir çiçeğe değil, bir granitin soğuk, parlak, pürüzsüz ve mükemmel ama anlamsız zeminine düşmesidir sözün düşüşü.
Son nefesini veren bir hastanın ağzını açmaya çalışarak, dudaklarını mecâlsizce kıpırdatarak konuşmak isteyip de kelâma dönüşmeyen ve hastanın son ânında kelime olarak değil, son nefes olarak çıkmasıdır dünyaya sözün düşüşü. Refâkatçinin bile anlayamamasıdır kelâma dönüşemeyen o dudak kıpırtısını, o son konuşma gayretini. Sözün düşüşü işte böyle bir acınası zavallılık hâlidir, 'ört ki ölem' hâlidir...
Soğuk ve iyice perdahlanmış bir mermere çarparak geri gelmesi ve yüzünüze tükürük gibi çarpmasıdır sözün düşüşü. Yüzünüze, zihninize, kalbinize bir hançer gibi girmesidir, öldürmeyen, kanatmayan ama yalnızca acı veren bir hançer.
Kan ırmaklarına dönüşmüş ağır bir dramanın içinden yükselen şen bir kahkaha sesi gibidir, belki de bir komedyanın en ortasına düşen hıçkırıktır sözün düşüşü. Bir cenâze alayının yüzlerindeki neşe, bir düğün alayının yüzlerindeki mutsuzluktur sözün düşüşü. Uzandığınız ipin kopmasıdır, tuttuğunuz dalın kırılması, beslediğiniz ümidin ölmesi, defnettiğiniz umutsuzluğunuzun can bulması, tekrar içinizde bir hortlak gibi dirilmesidir. Dizlerinizdeki dermânın vücûdunuzdan çekilişini seyretmektir, damarlarınızdan kanınızın akışını toprağa, son damlası olduğunu bildiğiniz gözyaşınızın tuzunun dilinize değmesi, dilinizin tutulmadan evvel sarf ettiğiniz son kelime ve bir daha söz söyleyemeyecek olduğunuzu bilmenizdir sözün düşüşü, kalbinizin son bir kez atmasıdır, ellerinizi uzattığınızda son kez, aradığınız eli ellerinizin arasında bulma ve hayata yine ve yeniden bağlanma ihtimâlinizin ölmesidir sözün düşüşü.
Sırf oyun olsun diye sert bir bakışla ağlatmaya çalıştığınız mâsum bir bebeğin, ağlamakla ağlamamak arasında, yüzünüzdeki ufacık bir tebessümü beklerken gülmeye hazır hâldeki çenesinin titremesidir sözün düşüşü.
Bütün vecheleriyle düşmektir sözün düşüşü...
Bir kırılmadır, ince bir dal parçasının kırılması gibidir, artık kırılamayacak çırpılara bölünene kadar kırılmasıdır, bir araya gelip tekrar bir dal olamayacak kadar kırılması hâlidir sözün düşüşü...
Duvarda bir çerçevenin, komodinin çekmecesindeki albümün bomboş kalması, attığınız okun hedefinden çok uzaklara düşmesidir sözün düşüşü. Gözünüzün önündeki bir hedefe gitmeyip sizin hiç tanımadığınız ve kadrajınıza hiç girmeyen bir yere gitmesidir, attığınız okun size isyanıdır sözün düşüşü.
Cesimli bir lûgâtin sahifelerinin bir ânda silinmesidir sözün düşüşü.
Bir anlamsızlık hâlidir hülasa, düşmektir sözün düşüşü, bütün vecheleriyle düşmek, yere kapaklanmak hatta bizzat yer olmaktır sözün düşüşü, üzerinize basıp geçilebilen bir yer olmak.
Asl'olan yazıya geçirilen söz değildir.
Sözün anlamını yitirmesidir.
Asl'olan, eksilen kelimelerin, vicdânı ve adâleti ve vefâyı ve nihâyetinde insanlığı katlettiği sözlerdir.
Ve yere düşen sözlerin yerdeki necâset görüntüsünü izlemekle geçen ömrümüzün hülâsası iken hayatımız, haysiyetimizdir bizim sözümüz ve dahi hayattaki en büyük korkumuz, sözümüzün yere düşmesidir...