Sorun koruma mı?
Nasıl bir memleket olduk, anlamak mümkün değil. Son olaylar sonrası, Washington'daki yabancı gazeteciler, bize garip garip bakıyor. ABD'de, haber için kapılarını çaldığımız bazı siyasiler, Türkiye'deki gelişmeleri, önce basının abarttığını sanıyorlardı. Bunların bir kısmı, geçen gün arayıp bir videoyu seyretmemi istediler. Bir kısmı, sözü edilen videonun internet adresini emaille göndermiş. Gerçekten, konu ve ne olduğundan haberim yoktu.
Sonuçta, Erdoğan'ın korumalarının yarattığı uluslararası yeni bir skandalı gördüm. Salonda bağıranları, korumalar koşup ağzını kapatıyor, birine de yumruk atıyor. Adamlar alışık, oysa bizde usul bu. Döveceksin, susturacaksın. Washington'da, Amerika'nın her yerinde olduğu gibi İspanyolca televizyon kanalları var. Ekvador skandalı hemen hemen, hepsinde. Videoyu gösterip, sonra eleştirdiler. Türkiye'de ise yandaş kanal ve basında tek satır yok. Basın özgürlüğü konusunda mangalda kül bırakmayan, kendisini Türk basının Amiral gemisi olarak tanımlayan da onlara katılmış. Anlaşılan amiral batmış.
Her ülkede olay...
Aynı olmasa da, Ekvador benzeri, birkaç olay, ziyaretlerde Amerika'da meydana gelmiş. ABD'de, New York'ta, Eylül 2009'da, Obama'nın korumaları ile Erdoğan'ın korumaları birbirine girmiş. Olayın, korumaların İngilizce bilmemesinden kaynaklandığı söylenmişti. Oysa basında yazılana göre, New York'ta, kapatılan yolda aracından inen Erdoğan, yürüyüp, Obama için hazırlanan özel çadıra girmek istemiş. Başkanı koruyan gizli servis ajanları, Erdoğan ve korumalarını çadıra sokmak istememiş ve bizimkilerle itişme başlamış.
2 Haziran 2013'te de korumalar, silah taşımanın yasak olduğu, Birleşmiş Milletler'de, bir ilk olarak, Birleşmiş Milletler polisiyle kavga çıkarmış. Brüksel'de, Ekim 2015'te Belçika polisi ile yumruklaşma. Erdoğan'ın kalacağı yerin aranması konusunda, Belçika polisiyle, yetki için patlak vermiş olay. Daha sonra Emine Erdoğan'ın alış veriş yaptığı mağaza kapılarında bekleyen Türk korumalar, öteki müşterileri mağazalara sokmamış.
Yaklaşık 36 yıl Amerika, daha önce de TRT'de gazetecilik yaptım. Burada, bu kadar olay çıkaran başka bir ülkeye rastlamadım. Eskiden, Amerikan televizyonları, yabancı parlamentolarda çıkan kavgaları komiklik olsun yayınlardı. Bugünlerde bizleri yayınlıyor.
Eskiden, Türkiye'den ABD'ye gelen liderleri, Ermeni, Rum ve Kürt göstericiler protesto ederdi. Son yıllarda bu takıma, Türkler katıldı. Artık siz, istediğiniz demokrasi nutuklarını atın. Dünya, Türkiye'de nasıl bir sistem olduğunu, Türkiye'yi kimlerin yönettiğini anladı. Sanırım, artık Türk siyasi liderlere Güney Amerika kapıları da kapandı.
En renkli koruma!
Şimdiye kadar izlediğim Türk liderler arasında, Turgut Özal'ın koruma polisi Musa Öztürk bence en renklilerden biriydi. Kendisi ile ABD'nin Teksas eyaleti Houston kentinde, Özal kalp ameliyatı olurken tanışmıştık. Sıkıntıdan biz gazeteciler, Musa üzerine hikâyeler üretir, aramızdan kimin, sazan gibi atlayacağını beklerdik. Bunlardan biri, kalp ameliyatı sırasında Musa'nın, "ben Başbakanımı kestirmem" diye silah çekerek ameliyathaneye daldığıydı. Üzerine en fazla atlanan haberlerden biriydi.
Bir seferinde, Teksas Tech Üniversitesi'nde, Özal'a fahri doktora verilirken, podyuma çıkabilmek için diploma törenlerinde havaya atılan takkelerden giymişti. Orada çektiğim tek kare resmin yayınlanmaması için Musa epey çaba harcamıştı. Musa aynı zamanda bizim Washington'dan gazeteci arkadaşım Yılmaz Polat'ın, Gazetecilik Okulu'ndan sınıf arkadaşıydı. Ama hakkını yememek lazım, belki bu yüzden gazetecilere hoş görülüydü. Musa bugünkülerden farklı bir polisti. Gazetecilere düşman gibi değil, arkadaş gibi davranır, kavga etmez ama bize de sınırlarımızı gösterirdi.