Sömürgeci ahlakı!
Son dönemde "haçlı seferleri" iyice gün yüzüne çıktı. Artık utanmazlık perdesine de ihtiyaç duymuyorlar. "Batı'nın değerleri" dedikleri ne varsa hepsi ayaklar altına alınmıştır. Başta Birleşmiş Milletler Sözleşmesi olmak üzere uluslararası hukuk, insan hakları, terörün insanlık suçu sayılması, demokrasi, antlaşmalar, müttefiklik, stratejik ortaklık, egemenlikler, sınırların, toprakların ve içişlerinin kutsallığı gibi dünya düzenini tesis eden bütün değerler utanmadan çiğneniyor. Daha açık söyleyelim; Türkiye ve bölgemizde, hatta dünyada kan döken hain terör örgütlerinin dostu, ortağı olan; bunları destekleyip besleyen ülkeler hangileridir diye bir liste yapsanız, karşınıza haçlıların ve bunların güdümündeki ülkelerin çıktığını görüyorsunuz. "Medeniyeti biz temsil ediyoruz" diyenlerin ilimde, düşüncede, teknolojide ve refahta en önde yer alanların doymak bilmeyen sömürgecilerin ahlakı böyle olunca, "vah bu insanlığın haline" demeyecek miyiz?
Kim bu bütün insani değerlerin başına belâ olan haçlılar? İnsanlıktan ve ülkelerden ne istiyorlar? Hatırlayalım; ilk "Haçlı seferi" 1096 yılında Papa II. Urbanus'un çağrısı üzerine Selçuklu Devletine karşı başlatılmıştı. Bin yıldır, askeri alandan başka alanlara da kaydırılarak sürdürülen "haçlı seferlerinin" temel özelliği, Avrupalı devletlerin birlikte saldırıya geçmeleridir. Hedefte genel olarak, İslam'ı da temsil Türk Devletleri olmakla beraber, 736 yıl yaşayan ve yüksek bir medeniyet kuran Endülüs Emevi Devleti de, barbarlık çağını yaşayanların "haçlı saldırılarıyla" yıkılmıştı. Günümüzde haçlı emelleri kalmadı zannedenler, yanıldıklarını 2001 yılında İkiz Kuleler'in vurulması üzerine ABD Başkanı Bush'un şu sözleriyle anladılar: ''Terörizme karşı 'haçlı seferini' başlatıyoruz. Biz büyük bir ulusuz, bu kararlı ulus ipten kazıktan kurtulmuşlar tarafından sindirilemez.''
Evet, kendileri terör bahanesiyle Müslüman ülkelere "haçlı saldırısı" başlatabiliyor, ama sıra Türkiye'ye ve Orta Doğu'ya gelince, terörü hayasızca kullanmakta sakınca görmüyorlar. Ülkemizi parçalamak için "terör örgütü" olarak tanıdıkları halde PKK'yı 40 yıldır silah dahil her yoldan destekleyenler bunlar değil mi? Kendileri sömürü için bölgemizi kan gölüne çevirdikleri halde, bizden egemenlik ve devlet isteyen bölücü terör örgütü PKK ile "masaya otur, anlaş" baskısı yapmaktadırlar. Türk Ordusunun beyni, sahte Ergenekon-Balyoz davalarıyla çökertilirken, hak-hukuk tanımadan bayram edenlerin utanmazlıkları o hale geldi ki, terörün siyasi uzantısı milletvekillerine, nihayet yargı yolu gösterilince ayağa kalktılar, kıyameti koparıyorlar. "Haçlı 38 ülkenin" diplomatik temsilcileri el ele verip, PKK'nın siyasi uzantısı partinin TBMM'deki grup toplantısına kadar girerek bölücü terörü alenen destekleme cüretini gösterdi. TBMM'de bile Türk Milletinin egemenliğine ve bütünlüğüne yapılan bu saldırı, asla geçiştirilemez. Haddini aşanlar, vakit geçirmeden "istenmeyen adamlar" (personae non gratae) ilan edilerek sınır dışı edilmelidir. Sömürgeci ahlakına yakışan da budur. Aksi halde, haysiyetimize karşı daha büyük saldırılara hazır olmak durumunda kalacağız. Görünen o ki kılıçlar çekilmiştir. Bağırarak değil, gereğini yaparak hadleri bildirilmelidir.
"Haçlının" AB kolu 53 yıldır Türkiye'yi oyalayıp istismar ediyor. Adaylık statüsü (!) verdiği 1999'dan ve özellikle de müzakere tarihi (!) verdiği 2005'ten itibaren kendi müktesebatına aykırı olan ve yetki alanına girmeyen 52 siyasi konuda yaptırımlar uygulayarak Türkiye'yi bölünme noktasına getirmiştir. Bu gidişin sonu bellidir. Kararlı olmalıyız. Bilhassa çelişkili tutumlardan kaçınmalıyız. Meselâ; Başbakan Yardımcısı Şimşek'in; "AB'den koparsak 3. Dünya Ülkesi gibi algılanırız" şeklindeki beyanlarına izin verilmemelidir. Ülkemizi parçalamaya çalışan AB saldırılarına boyun eğeceğimizin kabulü gibi görülür. Bu kabil beyanlar, hükümeti zaaf içinde göstereceği için, elini zayıflatarak çok zarar verecektir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye bir tarafta "haçlı iş birlikçileri" PKK/PYD/YPG/ Barzanistan ile Irak ve Suriye'de içine sürüklendiğimiz ağır durum, öbür tarafta dişlerini gösteren AB-ABD ikilisinin kapımıza dayanan durumuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Zor durumda olduğumuz doğrudur, ama dün hiçbir uyarıya önem vermeyenler bilmeli ki, yarın daha da zor olacaktır.
Eğer kutsal vatanımızın bütünlüğünü, Büyük Türk Milletinin birliğini, Devletimizin bağımsızlığını ve egemenliğini korumak ve güçlendirmek istiyorsak;
1) Anayasayı değiştirmek, Başkanlık sistemini getirmek gibi ne idüğü belli olmayan ve ülkemizi karıştırmaktan başka bir işe yaramayacağı belli olan, köprüden geçerken at değiştirmek kabilinden maceralardan vazgeçmeliyiz.
2) Bütün bu tehdit ve tehlikelere karşı politikamızı yeniden gözden geçirmeli ve uyum içinde millî tutumumuzu belirlemeliyiz.
3) Gerçekleri Türk Milletine doğru bir şekilde anlatarak, içeride siyaset kesimi dahil tam ve samimi bir millî birliği tesis etmeliyiz. Türk Ordusunun emir komuta birliğini yeniden kurarak kahraman Ordumuzu itibarsızlaştıracak hastalıklı tutumlardan arınıp tam bir güven ortamını oluşturmalıyız.
Sömürgeci ahlakı, "haçlı saldırısı" demektir. Tercümeyi doğru yapalım!