Siyasi irade ve yabancı sermaye!
Naci Görür başkanlığındaki TÜBİTAK heyetinin Bergama-Ovacık siyanürlü altın madeni işletmesi için hazırladığı Ekim 1999 tarihli olumlu rapordan bahsettik. Bu raporun siyanürle ilgili bölümlerinin, madeni işleten Eurogold firmasının Haziran 1999 tarihinde hazırladığı rapordan birebir alıntı olduğunu da Türk Tabipleri Birliği ortaya çıkarmıştı. TTB'nin "TÜBİTAK raporu neden bilimsel değildir" başlığını da taşıyan raporunu ise Dr. Zuhal Amato Okuyan ve Dr. Ümit Şahin hazırlamıştı.
***
Şimdi de TTB'nin 2002 tarihli raporundan konunun tarihçesine ve yargı boyutuna bakalım:
*Söz konusu maden İzmir'in Bergama ilçesine bağlı Ovacık ve Çamköy'ün yakınında, İzmir'e 130 km., kıyı kasabası olan Dikili'ye 15 km., Bergama'ya ise 10 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
*Esan Eczacıbaşı Endüstriyel Hammaddeler Sanayi ve Tic. A.Ş.; 26. 04.1989 tarihinde 299 bin 458 hektarlık saha için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan arama ruhsatı aldı; 4.10.1989 tarihinde, bu tarihten 36 gün önce kurulan Eurogold Madencilik A.Ş.'ye devretti.
*1989’da arama çalışmaları sırasında altın bulundu ve 18.10.1990 tarihinden geçerli olmak üzere maden alanlarında 4165 ağacın kesilmesini planlandı.
*Altın madenine 1991 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından işletme ruhsatı verildi. Çevre Bakanlığı 1994 yılında şirketin çalışabilmesi için gerekli izni verdi. Bunun üzerine yöre halkı, çevre avukatları, sivil toplum örgütleri altın madenine karşı bir mücadele başlattı ve Eurogold firmasının siyanür yöntemiyle altın elde etmek için Çevre Bakanlığı'ndan aldığı “mahsur yoktur izninin” iptali için İzmir İdare Mahkemesi’ne 652 kişi başvurarak iptal davası açtı.
*Yerel mahkeme üç uzmandan görüş istedi ve bu uzmanlar projeye izin verilmesini onayladılar; bunun üzerine İzmir’deki yerel mahkeme oy çokluğu ile firma lehinde karar verdi.
*Danıştay’a temyize gidildi. Ancak firma Danıştay kararını beklemeden ağaçları kesmeye ve yoğun inşaat faaliyetlerine başladı. Yöre halkı ve onları destekleyenler bir dizi protesto eylemine başladılar.
*Danıştay 6. Dairesi 1997 yılında "madenin işletilmesinde kamu yararı bulunmadığı" kararını vererek İdare Mahkemesinin kararını bozdu.
8 Mart 1999’da Başbakanlık, TÜBİTAK'a yazılı bir talimat göndererek "Danıştay kararında belirtilen risklerin kabul edilir olup olmadığının’’ araştırılmasını istedi (Danıştay kararından üç yıl sonra).
*Naci Görür başkanlığındaki kurulun hazırladığı 800 sayfalık TÜBİTAK raporu, Ekim 1999 tarihinde tamamlandı ve hükûmetin Temmuz 2000’deki açıklaması ile kamuoyu tarafından duyuldu.
*Ekim ayı ortalarında Çevre Bakanlığı söz konusu tesise işletme izni verdi.
***
Danıştay’ın bozma kararının gerekçesinde ÇED ve bilirkişi raporlarına göre siyanürle altın madeni işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak potansiyel bir risk ve tehdit unsuru olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek "doğa ve insan yaşamı üzerinde olumsuz yönde risk oluşturabilecek bir faaliyete ekonomik değeri düşünülerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz edilemez" denilmekteydi.
Gerekçede "İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, şirketin taahhütnamede öngörülen koşulları aynen yerine getireceği varsayımına dayanılarak inceleme yapılmış, bu koşulların titizlikle uygulanacağına, izleme ve denetim sorumluluklarının da merkezî ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kılınarak görüş geliştirilmiş, şirket tarafından taahhüt edilen önlemlerin alınmaması veya bazı nedenlerle alınan önlemlerin etkisiz hâle gelmesi durumunda siyanür ve diğer zararlı gaz ve ağır metallerin havaya, suya, toprağa doğrudan karışması sonucu çevrenin ve insan sağlığının ne derece etkileneceği, giderilmesi olanaksız etkiler yaratıp yaratmayacağı irdelenmemiştir." saptamasına da yer verilmişti.
***
Peki TÜBİTAK raporunun, Danıştay kararı karşısında ne hükmü vardır? Hiçbir hükmü yoktur ama Çevre Bakanlığı, TÜBİTAK raporuna dayanarak Danıştay kararına rağmen faaliyetine devam eden yabancı şirkete işletme izni verdi. Yani o tarihte Ankara’da hâkimler vardı ama siyasi irade uzun süredir yabancıların taleplerini yerine getirmek için çalışıyordu! Uluslararası tahkim yasası gibi, Endüstri Bölgeleri Yasası gibi... Bu yasaları yabancı şirketler hazırlıyordu!