Sıra İstanbul Barosu'nda!

Yargıyı ele geçirme operasyonu, barolar üzerinden de devam ediyor. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’dan sonra sırada Yargıtay, Danıştay ve Barolar Birliği var. AKP iktidarının basındaki destekçileri bu gelişmelerin bir devrim olduğunu ve artık karşı durulamayacağını iddia ederek direnişi çözmeye veya etkisiz kılmaya çabalıyor.
Öyle ki Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök ve Oktay Ekşi’nin tasfiye edilmesini bile “Rejimin basını sahneden iniyor” diye yorumlayanlar var.
Bu ifadeden “rejimle sorunumuz var” veya “asıl hedef rejimin dayanaklarını ortadan kaldırmak” itirafları da kendiliğinden çıkmıyor mu?
Referandumdan evet çıkmasını “büyük demokrasi dalgası” olarak nitelendiren bu arkadaşlar, iktidar partisinin programının bile CFR tarafından gönderilmiş olduğuna hiç değinmiyor! Bu nasıl demokrasi ki amentüsünü bile CFR yazdı?

* * *

Kaldı ki Oktay Ekşi, rejime sahip çıkan bir imaja sahip olsa bile Ertuğrul Özkök için bu söylenemez. Tıpkı Tayyip Erdoğan gibi onun sergilediği zihin haritasında da Türk, diğer etnik gruplardan biridir. “Türkler ve Kürtler” söylemine sık sık başvurmuş hatta bir ara Süleyman Demirel’i Türklerin, Turgut Özal’ı da Kürtlerin temsilcisi gibi göstererek ikisinin meseleyi çözebileceğini savunmuştur.
Oysa devletin, yani rejimin kurucularına göre Türk, milletin tamamının adıdır. Rejimin temeli, “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka, Türk Milleti denilir” kabulüdür. Bu, kimsenin etnik kökenini yok saymak anlamına gelmiyordu. Türkiye’yi yöneten bazı kadrolar, bu felsefeyi anlayabilecek kapasiteye sahip olmadıkları veya Amerikan projelerine hizmet ettikleri için zaman zaman etnik kimlikleri yok saymıştır. Mesela 12 Eylül yönetimi, Kürtçe konuşmayı bile yasaklayabilmiştir. Bu yasak, Kürt kökenli vatandaşlar arasında Türk Milleti’ne mensubiyet bilincini zayıflatmıştır. Öyle ki bugün özerklik bile Anayasa’ya aykırı olduğu halde televizyonlarda tartışılabilmekte, Cumhuriyet Savcıları da bu tabloyu seyretmektedir.
İktidarın, rejimi koruyanları ezdiği, rejimi çözmek isteyenleri koruduğu bir gerçektir. İşte barolarda da Cumhuriyetin kuruluş felsefesine sahip çıkanlar ile bu felsefeyi yok etmek isteyenler arasında büyük bir mücadele var.
Ankara Barosu’ndaki seçimi kazanan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Türkiye’nin hızla totaliter, bütün güçlerin tek kişinin veya bir yönetici zümrenin elinde toplandığı bir sisteme kaydığını belirterek “Farklı görüşlere tahammül yok” dedi. Feyzioğlu, baroların, bakanlık karşısında sessiz olduğuna, medyanın tehlikesiz konularla ilgilendiğine, üniversitelerin Anayasa değişikliği sürecinde bile suskun kaldığına dikkat çekti.

* * *


İstanbul Barosu’nda ise aslında, ulusalcı grup iktidardaydı. Fakat, bu grubun içine rejimle sorunu olanların sızmaları var. Öyle ki ön seçimlerin sonucunu belirleyecek güce bile eriştiler. Bu sebeple, Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Hüseyin Özbek dahil, mevcut yönetimden dört kişi, ön seçimlere girmeyip ayrı bir listeyle aday olarak, bu çirkin oyunu bozdular. Bölünme sonunda mevcut başkanın seçilme şansı kalmadı.
Bu bölünme karşısında gerek İkinci Cumhuriyetçi sol grup, gerek rejimle sorunu olan sözde muhafazakâr grup, iştahlandı elbette. Özellikle ikinci grup, milliyetçi avukatları da ikna etmek için referandumdaki taktikleri kullanıyor.
AKP, birkaç eski MHP’liyi milletvekili adayı gösterse, MHP’liler de tutup AKP’ye mi oy verecek? Milliyetçi avukatların İstanbul Barosu’nda oynanan bu oyunu görmesi gerekiyor.
Ankara Barosu avukatları, Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nu seçerek operasyonu boşa çıkardı. Sıra Ümit Kocasakal’ı seçerek aynı iradeyi göstermesi gereken İstanbul Barosu avukatlarında...

Yazarın Diğer Yazıları