Sinan Ateş’ten önce ve sonra
Sinan Ateş cinayetine kadar, son beş yıl içinde, gazetecilere ve siyasetçilere yönelik onlarca saldırı olmuştu… Kimi öldüresiye darp edilmiş, kimi itibar bozma amaçlı ufak yaralanmalarla olayı atlatmıştı…
Ateş cinayetinden sonra bu saldırılar bıçak gibi kesildi… Çünkü çeteye güç ve korunaklı alan sağlayan siyaset ve güvenlik bürokrasisi ayağı çöktü…
Ne garantili siyasî mafya organizasyonuydu değil mi? Torbacılarla iş birliği yapabiliyorsunuz, başınıza hiç bir şey gelmiyor, üstelik yapı içinde kariyer de sağlıyorsunuz… Ne karakolun, ne savcılığın caydırıcılığı var… Hatta isterseniz, ödül olarak belediyelerde işiniz bile garanti!..
‘Dokunulmaz alan’da sergilenen mafyatik oyunlar, doğru dürüst adlî karşılık bulmayınca, kahpelik öylesine cesarete kavuşmuştu ki, cinayete kadar yürüyebilecekti artık… Üstelik üniformasına ihanet eden iki özel harekâtçı eşliğinde…
Altını çizmiştik: “Yargılanmayan ve karşılıksız kalan her kalleşçe pusu, bir sonraki için cesaret verdi… 'Kamunun korunaklı alanı'nda kahpelik yapmak kolaydı ve yapana da kariyer kazandırıyordu!..
Amaç korkutmak ve sindirmekti… Çünkü bütün zalimlerin gıdası korkuydu… Muhataplar sindikçe, torbacıdan kiralık tetikçiler tutan kokuşmuş anlayış hâkimiyetini perçinleyecekti…”
Arkadan ‘koruyucu ayak’ çekilince o ‘saldırganlık’ yerini ‘korku’ya bıraktı, “Acaba bu soruşturmaların sonucu bizi ne zaman bulacak?” diye… Bu korku haklı bir korku, çünkü devletin kayıtlarında bilgilerin tamamı mevcut… Tek mesele, siyasetin zamanlamasıyla adaletin zamanlaması arasındaki fark maalesef…
***
Sinan Ateş cinayeti işlendiğinde dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, cinayetten 10 gün sonra şu açıklamaya yapmıştı: "Bu konu bütün boyutlarıyla soruşturuluyor. Karanlıkta kalan hiçbir yön olmayacaktır… Ve konu her yönüyle aydınlatılacaktır… Şu ana dek 13 kişi hakkında tutuklama, 3 kişi hakkında da adli kontrol kararı verildi… Bir kişi ise aranıyor… İnşallah yakın bir zamanda o da kolluk güçlerimiz tarafından yakalanıp adalete teslim edilecek. Kısa süre içerisinde soruşturmayla ilgili adı geçenlerin tamamına ulaşıldı… Önümüzdeki günlerde de inşallah bu tetikçi olduğu iddia edilen kişi de yakalanıp adalete teslim edilecektir…"
Bu konuşmada “Adı geçenlerin tamamına ulaşıldı” ifadesi kafa karıştırmıştı… Zira sanki tetikçi yakalandığında dosyanın sınırları da çizilmiş olacak gibi bir anlama gelebilirdi… Oysa bu organizasyon çok daha büyüktü ve azmettirici ayağı çökmeden kamu vicdanı tatmin olmayacaktı…
O gün 13 kişi tutukluydu, bugün ise tutuklu sayısı 22’ye çıktı… Ayrıca adlî kontrolle bırakılan şüpheliler de var… Şu ana kadar bir kişi bile tahliye edilmedi… Şahsen bir cinayetten 22 tutuklunun olduğu bir başka dava hatırlamıyorum… Bu durum, hem kamuoyu gücüne, hem de bu cinayeti tüm yönleriyle çözme iradesinin varlığına dair kuvvetli bir ümittir… Üstelik kendilerine uzanacağı korkusuyla, adalet üzerinde baskı kurmaya çalışanlara rağmen…
***
Cinayetten hemen sonra şu satırları kaleme almıştım bu sütunda: “Bu teknoloji çağında ve güvenlik, istihbarat, iletişim ve soruşturma tekniklerinin bu kadar geliştiği bir dönemde, 'içeriden' hiç kimsenin zanlıları kurtaracak veya içlerinden bazılarını çekip alacak, üstelik bunu 'iz bırakmadan' yapacak şansları yok…
Bunu yapmaya kalkan, soruşturmanın yönünü değiştirmeye çalışan, zanlı ifadelerine müdahale eden ya da delil karartan, kendini yakar… Hangi birimde, hangi görevde olursa olsun, bütün Türkiye bu cinayete odaklanmışken, suçun direkt ortağı olur… Hepimiz dikkatle izliyoruz, biliyoruz, görüyoruz…”
Öyle de oluyor zaten… Bu cinayet, “Türk milliyetçilerinin Kerbela'sıdır” demiştik, takibi bırakmamak gerekiyor…