Seçimden almamız gereken birinci ders!

Oyumu kullandıktan sonra gazeteye gittim. Seçim dolayısıyla baskı saatleri daha geç saatlere kaydırıldığı için henüz bir hareket yoktu. Ardından havaalanına geçtim. 17 uçağı 17.50’de kalktığı için Ankara’daki ART merkezine 19.30 sularında ulaştım. Yolda radyolardan haber almaya çalıştım. İlk açılan sandıklar Güneydoğu ağırlıklı olduğu için Türkiye genelinde oy oranları, DTP’yi yüzde 9, CHP’yi yüzde 16 gösteriyordu. İstanbul’da Kılıçdaroğlu’nun yüzde 40 civarında hedeflediği oy oranına ulaştığı anlaşılıyordu, ancak AKP düşüşe rağmen oy birinciliğini koruyordu. Ankara ve Trabzon’da AKP, Antalya’da CHP öndeydi. İlk sonuçlara göre AKP’nin 22 Temmuz’daki genel seçimlerde aldığı yüzde 47 oranının altına, yüzde 42 civarına düşeceği, CHP ve MHP’nin oy oranını pek fazla artıramayacağı anlaşılıyordu.

***

Peki neden böyle oldu?
Kimseye mazeret aramıyorum, yanlış anlaşılmasın, aksine hataları göstermeye çalışacağım. CHP ve MHP uyanık davranamadı, kimlik numarası konusunun başına neler açacağını tam algılayamadı. AKP, kendi örgütünü aylar önce uyarmış ve seçmeninin kimlik numarası almasını sağlamıştı. Seçimden iki ay önce herkes, kimlik numarası istenmeyecek diye biliyordu ama seçime 15 gün kala YSK, oyun içinde kural değiştirdi ve oy kullanabilmek için kimlik numarasını şart koştu.
Bu, seçimin teknik oyunuydu. Asıl oyun, din ve yoksulluk istismarı üzerinde oynandı.
Prof. Dr. Nadim Macit, bu ikinci konuyu, seçimlerden önce yayımlanmış “Öteki Din” adlı kitabında “Yoksula yoksulluğunu satmak” olarak tespit ediyor:
“İslam’ı dünyanın dümeninde oturan gücün politik-ekonomik arzularına terk eden bu anlayış, dinin emrettiği yardımlaşmayı, toplumu yoksullaştırmak ve yoksulu kullanmak olarak anlar. Yoksula yoksulluğunu satar.
İnsanın akli etkinliğini din karşıtı cephe göstererek siyaset ve hukuk alanındaki beşeri tecrübe ve gelişmeleri küfür olarak damgalar.”

***

İnsanlar böyle bir mantığın esiri haline getirilince 22 Temmuz seçimlerinde olduğu gibi “Dindar Cumhurbaşkanı” diye görüntüye oy verebiliyor. Bu mantığı dilenci durumuna düşürüldüğü halde anlamayan insanlarımızı suçlamak boşunadır. Çünkü onun zihninde, onun beyninde kapalı bir çit vardır. O çitin dışarı çıkamaz.
Mısırlı Prof. Muhammed Arkun’a göre “İslâm dünyasındaki on asırdır aynı söylem tekrarlanıyor ve bu söylem duyguları körüklüyor, ancak akıllara hitap etmiyor. Bu dini söylem çoğu zaman hurafelerin yayılmasını sağlıyor ve muhalefet edenler hakkında kolayca dinden çıkma hükmü veriyor. Sorun ’kapalı çitin’ esiri haline gelinmesi. İslâm dünyasında özgür düşünceye, akılcı mantığa ve eleştiriye yer olduğu gün, gerileme dönemi sona erecek ve Rönesans çağı başlayacaktır.”

***

Tekrar tekrar hatırlatıyorum ki Atatürk de bu zihniyetten şikayetçiydi ve “Vaktaki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin vakasında Muaviye’nin askerleri, Kur’ân-ı Kerim’i mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda, bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler; işte o zaman hak olan Kur’ân, haksızlığı kabule vasıta kılındı. Ondan sonra bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler. (...) Böyle şerre alet olan insanların yüzündendir ki, dört halifeden sonra din, daima siyaset vasıtası, menfaat vasıtası, istibdat vasıtası yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde böyleydi, Emeviler, Abbasiler zamanında da böyle oldu” diyordu.
Türkiye Cumhuriyeti de 1950’den beri, hak olan Kur’an’ın haksızlığı kabule vasıta kılınmasını yaşıyor. Artık İslam ile hiçbir ilgisi kalmayan, “La ilahe illallah, Muhammedûn Resulullah” olarak bilinen İslâmiyetin temel kabulünden, ikinci bölümü çıkaran, Hz. Muhammed’in peygamberliğini Hıristiyan pazarına teslim eden anlayış bile halktan geniş destek bulabiliyor.
Bu şekilde ne Müslümanlık olur, ne vatandaşlık olur, ne de milli birlik!
Yine tekrarlıyorum; hurafeleri dinin kendisi zanneden milyonlarca insanın beynindeki “çit” leri kırmadan, istismarcıların yükselişini durdurmak mümkün değildir.
29 Mart seçimlerinden alacağımız en büyük ders budur.
Önlem almak isteyen varsa, bu soruna bir çare bulmalıdır. Halkın, İslâmiyeti doğru öğrenmesi bir çare olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları