Sahalarda görmek istediklerimiz

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Suriye’ye yönelik terör operasyonunu şüpheyle karşılayanlar, iç siyasetle ilgili bulanlar, yerel seçimler öncesi siyasî hamle gibi yorumlayanlar görülüyor…

Türk devletiyle hesaplaşma duygusunu hiç yitirmeyen intikam peşindeki radikal unsurlar, her fırsatı devlet aleyhine kullanmak, ‘faşizme karşı’ PKK’yla iş birliği yapmak, Türk devletini katil ve işgalci gösterip, PKK’yı barışçıl, aktivist, özgürlükçü sunmak gibi iflâh olmaz bir hastalığa sahipler…

HDP/Yeşil Sol’u ve bazı partiler içindeki güçlü ‘HDP lobileri’ni anlamak mümkün!.. Ya bu türden operasyonları zamanlama itibarıyla siyasî bulanlar? Onlara göre, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce de bombalar patlayacak, iktidar bu ‘organize terör’den güç bularak toplumu ikna etmeye çalışacaktı!..

Oldu mu bunlar? Olumsuz tahminlerde bulunanlar, seçimden kısa bir süre önce büyük terör olayları, şehirlerde 1 Kasım 2015 öncesinde olduğu gibi bombalı saldırılar bekliyorlardı… Hiçbiri gerçekleşmedi ve Erdoğan seçimi kazandı yeniden Cumhurbaşkanı oldu…

İstiklâl Caddesi’ndeki saldırı, öncekilere benzetilemezdi ve zaten olay 13 Kasım’da gerçekleşmişti… Yani ilk turdan tam 6 ay önceydi ve arkası da gelmedi…

***

O lânetli çözüm sürecine en çok karşı çıkanlardan, ihanetle eş değer görenlerden, en sert karşı çıkanlardanız… Yine teşebbüs edilse, yine en çok karşı çıkanlardan oluruz…

Bugün durum farklı… Sınırın yüzlerce kilometre içerisinde nokta operasyonlarla katil kellesi alan MİT, vatanın güvenliğini sınırlarımızdan başlamadığını bilen ve düşmanı bulunduğu yerde vurma iradesi gösteren Türk Silahlı Kuvvetleri var…

Bu konu, siyasetten bağımsız değerlendirilmek ve takdir edilmek mecburiyetindedir… Türklerin bu coğrafyadaki varlığına düşman Şark Meselesi’nden bağımsız değil hiçbir şey ve yine zorlu bir tarih kesitindeyiz…

Devletin ve milletin gündemi ve geleceği, seçimlerden, siyasetten ve siyasetçilerden ibaret değil, olamaz da… Sınırlarımızın ötesinde bizi yakacak alev stoklanırken, seyirci kalamayız, operasyonel olmak mecburiyetindeyiz…

Türkiye, keşke yıllarca vakit kaybetmesiydi de bu bataklığın önüne geçmek için kullanması gereken zamanları Türk millet ve devletinin bekası için doğru kullansaydı… Keşke asfaltların altına mayınların döşendiği, devlete paralel yapıların ilan edildiği, teröriste terörist denilemediği, şehirleri eşkıyaların teslim aldığı, dağlardan taşlardan Türk’ün adının silindiği o kahrolası zamanları yaşamasaydı…

Çok acı bedel ve tecrübeyle bugünlere gelindi… Diliyoruz bu kararlılık hiç eksilmez ve siyaset kurumu, bu topraklarda tutunmamızın nasıl bir güvenlik stratejisinden geçtiği gerçeğini hiç ihmal etmez… Ve bir daha asla ‘güvenlikçi politikalar’la ‘demokrasi’yi yarıştırmaya kalkmaz, ikisinin birlikte var olması gerçeğine sırtını dönmez…

***

Karabağ’da Azerbaycan’ın operasyonlarını eleştiren, onu dünyaya ‘sivilleri kırıyor, göçe zorluyor’ diye şikâyet eden aynı koro, bugün Türk devletinin Suriye’ye yönelik terör operasyonunu ‘sivillere yönelik’ diye jurnalliyor…

Sesin nereden geldiğine bakmak lâzım ‘doğru’yu anlamak için… Dün sözde çözüm yolunda o günkü iktidara destek verenler rahatsızsa, Karabağ’da işgalci Ermeni’nin başına gelenden dertlenmişse, PKK’nın sivil uzantısı partilerle iş tutanları endişe basmışsa, dünyanın en kanlı örgütünden ‘yoldaş’ edinip onu ‘devrimci özne’ olarak görenler tepkiliyse, Türk devleti, bu konuda doğru yoldadır… Gerisi hikâye…

Yazarın Diğer Yazıları