Parayla inşa edilemeyen gerçek: Güven
Şu iki üslubu bir karşılaştıralım:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş: "31 Mart akşamı seçimi kazandığımızda kendimizi asla zafer kazanmış saymayacağız… Bu savaş değil ki… Biz bu seçimi Ankara halkının bize 5 yıl için verdiği hizmet etme yetkisi olarak göreceğiz…"
İktidar partisinin Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz: "Bağırta bağırta Akdeniz Belediyesi'ni aldık, kanırta kanırta da büyükşehri alacağız…"
Birisi maalesef siyasete egemen olan dili, diğeri ise olması gereken dili temsil ediyor… Gerginliklerden yorulmuş ülkemizin birinci dile ihtiyacı var; dinleyen, hak veren, ikna etmeye çalışan, rakibe saygı duyan, siyaseti hizmet yarışı olarak gören, düşmanlaştırmayan, iftira ve yalan içermedikçe olgunlukla karşılayan vs…
***
Kendi taraftarınızın gevşememesi ve safları hep sık tutması için ona sürekli alt edilmesi gerekli düşmanlar göstererek, sürekli düşmanlar icat ederek, siyasî gıdayı kamplaşmalardan devşirerek geçici başarılar elde edebilirsiniz…
Peki ülkeye iyilik etmiş olur musunuz? Ülkenin yarısını düşman, hain, ajan görerek veya göstererek… Kesinlikle hayır!.. 'Hesap günü'nü bekleyen 'olağan şüpheliler' oluşturursunuz sadece!.. Millî birlik ve kardeşlik duygusunun sürekli kemirildiği gergin bir ortam oluşturmaktan başka bir katkısı olmaz bu dilin…
Mersin Milletvekili'nin o konuşması istisna olsaydı bu kadar mesele edilmezdi belki… Ama maalesef yaygın bir dilin o anki Meclis'e yansımasıydı sadece… Yani o dil, 'özel' değil, 'genel' ve ülkenin geleceği adına risk saçıyor…
***
Ülkenin siyaseten kaybedileni telafi etmek için 'intikam duygusu'na mı ihtiyacı var daha çok? Yoksa başta siyaset kurumu ve yargıda olmak üzere 'güven duygusu'nu yeniden inşa etmeye mi?
'Güven'in ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu, büyükşehir belediyesinin devralınmasının ikinci yıldönümü dolayısıyla, daha önce altını çizdiğimiz gerçekleri yeniden hatırlatalım:
Ankara halkı bir şeyi fark etti… Esas eksiğinin o gönderilen 500 TL'ler, ekmekler veya yardım kolileri değil, salgında dünyayla birlikte belirsizliğe sürüklenen ülkesinde, karamsarlığın hüküm sürdüğü o zor zamanda kendilerini düşünen ve mukadderata ortak olan birilerinin varlığını…
Bu 'güven duygusu' o verilen yardımlardan çok daha kıymetliydi… Mansur Yavaş, bir belediye başkanında olması gereken 'eminlik' duygusunu tattırdı insanlara… Yaşanan sıkıntıları bir siyasî polemiğe çevirmedi ve sadece işe odaklı olduğu için samimiyeti karşılık buldu…
Alışkanlıkların tersine bir belediye başkanlığı sürdürdü Mansur Yavaş… Sağ elle verilenin sol el tarafından bilinmemesi gerekirken, bizdeki politik kültür, değil sol elin, sol böbreğin de bilmesi ve karşıdaki herkesin gözüne sokulması gerektiği üzerine kuruludur… Oysa Mansur Yavaş'ı kesseniz, bir yardım kolisiyle ve bir kömür dağıtım kamyonunu fon yaparak resim çektiremezdiniz…
Ismarlama olmayan bu tabii hâlin toplumsal vicdanlardaki karşılığı ve 'emin adam' duruşu, kentte oy vermeyenlerde bile etki doğurdu… Gerginliklerden çok çekmiş bir kentte 'iyilikte yarışma' gibi manevi değeri çok yüksek bir güzellik ortaya çıktı, insanlar hiç tanımadıkları başka insanların veresiye defterlerini kapatmak için yoksul mahallelerin bakkallarına hücum ettiler… Borçları kapatılanlar, borçlarını kapatanları görmediler bile…
Öyle gönül köprüleri kuruldu ki, güvensizliğin paçalardan aktığı bu kirli politika dünyasında, yardımseverler yardımın gittiği yerden emin oldular… Yardım alanlar ise bugün ve gelecekte kendilerine yetişecek bir elin olduğunu gönüllerine ve hafızalarına kazıdılar…
İşte o farktı, iftarlık kampanyasında talep patlamasına yol açan, gününden çok önce kampanyayı bitiren… İşte o farktı, hiç tanımadıkları insanların borçlarını başkalarına koşa koşa kapattıran… İşte o farktı, kamu kurumlarına sinmiş 'güvensizlik' duygusuna inat 'güven duygusu'na yeniden nefes veren…
Açıklayıcı olması için bir örnekle bitirelim: Bugün Ankara'da bir Kızılay kan bağışı kampanyası yapsın, bir de Ankara Büyükşehir Belediyesi… "Kime daha çok kan bağışı gelir?" sorusunun cevabı her şeyi açıklıyor, her şeyi…
***
İşte bütün bunlar 'kanırtarak' olmuyor… Güven inşa ederek oluyor…