Para sıfırlama işi de montaj olabilir mi?
Gazeteye gelirken yolda Tayyip Erdoğan ve yerel adayın resimleri giydirilmiş bir araçtan “Dombra” parçasının uyarlaması çalınıyordu!
Bestesi Arslanbeg Sultanbekov’dan çalındığı ortaya çıktığı halde bu uyarlamanın seçim propagandasında kullanılmasına dur diyecek kimse yok, çünkü hırsızlık Türkiye’de artık resmiyet kazanmış durumdadır.
Üniversite sınavlarında, KPSS sınavlarında, polis sınavlarında hatta askeri lise sınavlarında soruların çalınması, hak etmediği halde okullara ve devlet kadrolarına yerleşen insanların oluşturduğu hırsızlık kültürüne bakarak, bütün bunlar bir planlamanın ürünü olduğu için “Hırsızlık devlet politikası oldu” da diyebiliriz ama bunda devletin bir suçu yok; suç, hırsızlığı devletin temeli haline getirenlerde!
Zaten yargıda operasyon üzerine operasyon yapılmasının asıl sebebi de bu suçların ortaya çıkmamasını sağlamak değil mi?
***
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kaydı ile ilgili olarak “Çok açık ve net olarak montaj olduğuna inanıyorum” diyor. Tayyip Erdoğan da kasedi yayınlayanlar için, “Onlar montajcı, montajcı. Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış ama bunlarınki yatsıya kadar sürmedi. Geldi bir sabah rüzgarı bunu aldı götürdü, söndü” diyor!
Rüzgarları yöneten Mikail, işi gücü bırakmış, ses kasedinin etkilerini mi alıp götürmüş? Öyleyse bütün Türkiye neden ses kasetlerini konuşuyor?
Kısıklı’da bir evde, kayıt dışı paralar saklanmış da bakan çocuklarının evlerine operasyon yapıldığı saatlerde “sıfırlanma” işlemi gerçekleşmişse, yani paralar eşe, dosta dağıtılmışsa bunun neresi montaj oluyor?
Sıfırlama da mı montaj?
Fikri Işık, “Biz, birileri ülkenin bugününü karartmaya çalışırken, Başbakanımızın önderliğinde ülkenin geleceğini aydınlatmak için çalışıyoruz. Bu konuda gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz” diyor ama benim aklıma, paraların 30 milyon euroluk kısmının taşınması için gece karanlığının beklenmesi geliyor!
Yine Işık, “2002 yılında 310 bin derslik vardı. Şu anda bu dersliğe yaklaşık 220 bin derslik ilave ettik” diyor, benim aklıma, “bu kadar hırsız, hangi derslikte yetişti?” sorusu geliyor!
Işık’la ilgisi yok tabii ama Türkçe’nin azizliği diyelim...
***
Emine Şenlikoğlu, Twitter hesabından, aynen, “Bu gün biri sordu, ’kaset doğru olsa ne derdin?’Dedim ki, dindarlar zekâtını yoksullara ulaştırmak için başbakana vermişler olabilirler” diye yazdı! (Cümle düşüklüğü ve imlâ hataları kendisine aittir.)
“Bu paraları, yolda yürürken bir ağacın
dibinde teneke kutu içinde bulmuşlardır” da diyebilirdi!
Baksanıza ABD’de bir çift, yürüyüşe çıktığı sırada, bir ağacın dibinde, bir teneke altın bulmuş!
“Açıl kutu açıl” demişler, altın paralar ortalığa saçılmış! 40 Haramiler de ortalıkta görünmüyormuş!
Gerçi Kayseri Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı, bu hafta “Ali Baba ve 40 Haramiler” i sahneleyecek!
***
Erdoğan da altınlardan bahsediyor; kendi durumunu Menderes’in başına gelenlere benzetirken, dönemin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı’nın “Ankara’daki bütün hükûmet erkânı ve Demokrat Parti başkanları, beraberlerinde 12 uçak dolusu altın mücevherat ve parayı yabancı memleketlere kaçırmakta iken yakalandılar” diye suçlama yaptığını söylüyor!
Erdoğan bilmiyor galiba; Menderes döneminde hazinenin tonlarca altını, İngiltere’ye rehin olarak taşınmıştı. Emekli kurmay pilot albay Hüseyin Avni Güler, “Yükümüzün ne olduğunu bilmeden, Londra’ya iki tondan fazla altın götürdüğümüzü ve uçaklar dışında gemilerle, trenle ve TIR’larla yüz ton kadar altının dış ülkelere rehin gönderildiğini biliyorum” demişti.
Erdoğan da farklı sebeple İran’a tonlarca altın gönderdi, ilginç değil mi?