Oscar neyimiz olur?

Yıllar önce "Dil giderse ne kalır?" başlıklı yazımda, özellikle büyük inşaat firmalarının 'towers'lı, 'city'li, 'country'li, 'mall'lı, 'center'lı isimlendirmelerine tepkimizi kaleme almıştım… Buna bir de büyükşehirlerdeki alışveriş merkezi isimlerini eklemiş ve dil adına bir dramı ortaya koymaya çalışmıştım…

Bizimki millî varlığımızın en önemli unsuru olan 'dil'e dair bir isyandı: "Eğer burada pazarlama tekniği açısından yabancı kelimeler kullanmak satış verimini yükseltiyorsa, yani Türkçe kullanımı o ürünlerde 'kalitesizliği' tescil ettiriyor, yabancı kelimeler ise 'kalite çağrışımı' yaptırıyorsa, bu durum sosyal bir maraza düştüğümüzü gösterir... Ve maalesef bu marazın bedelini de, hayat alanı gittikçe daralan dilimiz öder... Bilimden, ticaretten ve sanattan dışlanacak bir dil kendisini ne kadar koruyabilir?"

***

Türkçe'nin, kapitalizmin beraberinde taşıdığı kültür karşısında düştüğü dramdı bu... Dil alanı, devletlerin belki de en fazla 'korumacılık' göstermesi gereken bir alandı... Eğitim faaliyetleri, teşvikler ve önceliklerle Türkçe'nin pozitif ayrımcılığa tâbi tutulması gerekiyordu...

Dili korumak ve geliştirmek bir devlet politikası hâline gelmezse, o dilin ve o dili konuşanların, dünyadaki bu büyük etkileşime ve 'altını olanın kuralı koyduğu' bir küresel yayılmacılığa karşı çok fazla direnebilmesi mümkün değildi... İşte bunun için "Dil giderse ne kalır?" sorusunu bir 'millî amentü' gibi her gün kendisine soracak devlet adamlarının varlığı çok önemliydi...

Özellikle savunma sanayiinde verilen isimlerle ümitlenmiştik… Uydumuza 'Göktürk' adını koyan, savunma sektöründe üretilen tankımıza 'Altay', denizaltına 'Yıldıray', yine savaş aracımıza 'Pars', yerli üretim füzemize 'Cirit', piyade tüfeğine 'Mehmetçik', insansız hava aracına 'Anka' gibi Türkçe veya Türkçeleşmiş isimleri hiçbir komplekse yenilmeden tercih eden devlet adamlarının artması ve dil hassasiyetinin sadece savunma sektörüyle sınırlı kalmamasını dilemiştik...

***

Alışveriş merkezi isimlerindeki fecaati bıkmadan usanmadan hatırlatacağız: Zeytine 'zeytin' değil de 'olivium' dediğimizde değişeni anlamayan ve bu konuda endişesi olanlara bön bön bakan ilgili, gerçekten ilgili midir?

İstanbul'un alışveriş merkezlerinde dünyanın her 'mal'ını bulursunuz da Türkçeyi daha zor bulursunuz!.. Ne demek 'Atrium'? Roma evlerinde ve ilk kiliselerde kullanılan avluymuş!.. Ya da 'Palladyum'? Meğer o da Helen mitolojisinin mirasıymış... Pallas isimli tanrıçanın Truva'yı koruyan heykelinin ismiymiş...

İstanbul'daki bir diğer alışveriş merkezinin ismi de Nautilus!.. Sözlükten anlamına baktım: Kafadan bacaklılar sınıfından bir familyanın tipik cinsiymiş!.. Sonradan bu isim ilk denizaltına da verilmiş... 'Kafadan bacaklılar' ironi gibi değil mi?

Büyükçekmece'nin eski adı 'Atirus'muş ya? Oraya yapılacak alışveriş merkezine o ismi vermesek çatlardık!.. Saygın istisnaları var ama İstanbul'daki çoğunluğa bakın: Viaport, Vialand, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpa, Maxi, Galleria, Historia, Millenium, Lilyum, Colony, Flyinn, Foxcity, Capitol, Carium, Aquarium vs. vs...

Ankara farklı mı? 'Mal'ı eksik değil, çünkü Ankamall var!.. Muhafazakâr sosyetenin gözde bölgesindeki Antares, Samanyolu'nda yer alan parlak bir yıldızmış... Ares, Helen mitolojisinde 'savaş tanrısı'ymış... Nata Vega'nın 'vega'sı ise Çalgı takımyıldızında bir yıldızmış…

Taurus da takımyıldızlardan birisinin ismiymiş ve Latincede 'boğa' anlamına geliyormuş... Açılışını dönemin Başbakan'ının yaptığı 'Next Level' zaten mâlûm!.. Karşısındaki Armada ise İspanyolca 'donanma' demek... Optimum, Panora, Acity, Gordion ve diğerleri de Ankara gerçeği...

***

Geçtiğimiz günlerde, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nin organize ettiği 2019 yılı Medya Oscar Ödülleri dağıtıldı, Beştepe'de… 'Yerli ve millî' edebiyatının zirve yaptığı bir dönemde ödüllerin adı neden Oscar? Ne demek Oscar? Hangi bilgisizliğin veya hangi kompleksin sonucu? Orada ödül alanların veya o ödülleri verenlerin bir teki bile bu soruya cevap verebilir mi? Tıpkı 'Kanal İstanbul' gibi… Biz Türkçe'yi neden İngilizce gibi kullanmaya çalışıyoruz? Üstelik devleti yönetenlerin eliyle!..

Köprüler, yollar, havaalanları, limanlar önemli mi? Önemli… Tamam da, dil giderse geriye ne kalır?

Yazarın Diğer Yazıları