Odun olmak, aydın olmak!
Artık hiçbir konuşma, açıklama veya yazı beklenen etkiyi yapmıyor. Cumhurbaşkanı’nın konuşması da böyle, Meclis Başkanı’nın da Genelkurmay Başkanı’nın da.. Çünkü halk icraat bekliyor.
Gazetecilik icra makamı değildir ama çok kimse çözümü onlardan bekliyor. Gazetecinin iki satırda, bilemedin bir köşe yazısında Türkiye’nin ve hatta dünyanın meselelerine çözüm getirmesini bekleyenler var.
Tabii böyle bir iki cümlelik hazır çözümler olsa mesele yoktu! “Olsa dükkân senin” derler ya!
Yahu, Allah bile dört kitap gönderdi. İslamiyet için 114 surelik kitap gönderdi ve ilk ayetinde “oku” dedi! Hiç okumadan veya yeterince okumadan çözüm anlaşılabilir mi?
* * *
Hadi okundu ve anlaşıldı diyelim; ülke için genç yaşında bir gelecek tasarımı ortaya koyan bir gazeteci olarak şunu fark ettim ki, Türkiye için matematik formülleri gibi kesin sonuç alacak projeler geliştirmeniz güzeldir ama uygulayacak kadroyu oluşturmak en az onun kadar önemlidir. Çünkü Türkiye’de fikir haysiyetine sahip çıkan bir siyasi kadro kalmadı. Hani Menderes, “odunu da aday göstersem seçtiririm” diyordu ya, aslında odun aramaya gerek yoktur. Çünkü liderlerine “emredersiniz” demekten başka bir marifeti olmayan kişilerin odundan bir farkı yoktur. Kişi olarak siyasi kimliğinden ayrı değerlendirdiğiniz zaman takdir ettiğiniz, sevdiğiniz, saydığınız insanlar, bir bakıyorsunuz ki odunlaşmış!
İnsanlar yaşlandıkça makam ve mevki hatta para hırsının kurbanı oluyor galiba.
Milletvekilliği sadece bir dönemle sınırlandırılsa daha mı iyi olur acaba? Hiç değilse bir daha seçilmek uğruna, lider robotları haline gelmezler! Gerçi buna karar vermeleri için de liderlerinin izni gerekir!
* * *
Mahir Kaynak diyor ki, “Bana göre önce doğru bir ideoloji benimsenip sonra onun başarısı için mücadele edilmez. Doğru ideoloji yoktur ve eğer mücadeleniz bir ideolojinin başarısını amaçlıyorsa sadece bir araç haline gelmişsiniz demektir. Din yüzyıllardır siyasetin gölgesinde gerçek kimliğini ve ilahi olma vasfını kaybetmiş siyasetçinin silahı haline gelmiştir.
Laikliği ya da cumhuriyetin temel ilkelerini savunduklarını iddia edenler ciddi bir hata yapıyorlar. Günümüzün değişen dengelerini ve şartlarını değerlendirip ülkemiz için bir yol haritası çizecek yerde geçmişte doğru olan ancak artık sürdürülmesi mümkün olmayan kalıpları savunmaya devam ettiler. Sınırlarımızın bir adım ötesinde bir anlam ifade etmeyen ideolojimizi değişen dünya şartlarına göre gözden geçirip yenilemek gerekirken, onu bir varolma nedeni saydılar.
Türkiye kendi modelini oluşturması ve bunu en azından çevresi için geçerli hale getirmesi için tüm şartlara sahipken ya olduğu gibi kalmak ya da birilerine benzemek arasında salındı durdu. Aslında benim hayalim daha büyüktü ve tüm dünyanın bir arayış içinde olduğu günümüzde, genel bir çözüm üretmek isteyebilirdi.”
* * *
Hayallerinizi sistemleştirirseniz o da bir ideoloji olur. Dolayısıyla çelişkili bir bakış açısı sergilenmiş oluyor.
Üstelik günümüzün değişen dengeleri ve şartlarına göre bir yol haritası çizmek için Türkiye’nin kuruluş felsefesini değiştirmeye gerek olduğunu kim söyledi size?
Bütün insanlığa hitap edebilmek için Türkiye’nin kendisini parçalaması gerekmiyor ya!
Üstelik Turgut Özal, Tayyip Erdoğan gibi kişiler, CFR memorandumlarında Türkiye için ortaya konulan fikirleri uygulamaya çalışıyor da siz buna seyirci kalıyorsanız, aydın olma vasfınız nerede kalır?
Adamlar vatanı pazarlamayı başarı olarak görüyor, sizin hayalleriniz umurlarında bile değil.