O valileri 'satıştan önce' uyarmıştık
Hokkabazların 'açılım'ı 'Millî Birlik Projesi' adıyla pazarlamaya başladıkları o günlerde, 13 Ocak 2013'te şöyle demiştik: "PKK iki ayağıyla birden diz çökmek üzereyken şimdi 'mola' imkânı kazandı ve sahadaki açık mağlubiyetini 'zafer'e çevirmeye çalışıyor... Eğer bu görüşmelerden 4. Yargı paketi çerçevesinde KCK'lıların salıverilmesi sağlanırsa, bugün 'barış' adı verilen süreç çok daha kanlı döneme hazırlık anlamında 'nadas' özelliği taşıyacaktır..."
Devam etmişiz: "Düşünülen adımlar, iddia edildiği gibi birliği ve kardeşliği pekiştirmez... Tam tersine, 'zorlama' kimliklerin arasına duvarlar örer... Millî birlik, yapay şekilde ayakta duran ve ilk fırsatta yıkılmaya hazır olan 'koalisyon'a döner..."
***
Şimdi suçlu aranıyor... Bu devletin nasıl uyutulduğunu sorgulama arttıkça, sorumlular ağır ağır topu başta valiler olmak üzere kamu personeline doğru atmaya başladılar... Ülkeyi yönetenler 'çözüm süreci'nin PKK'ya nasıl yataklık ettiği anlaşıldıkça, işin içinden sıyrılma ümidiyle ağızlarını değiştirmeye koyuldular... Sanki devletin elini kolunu bağlayanlar, güvenlik güçlerini operasyon yetkisini 'verilmeyecek izine' fiilen bağlayanlar kendileri değilmişçesine bölgedeki valileri 'satmaya' yöneldiler...
Oysa bizim gibiler o valileri, savcıları, güvenlikten sorumlu olanları ikaz etmişlerdi: "Bunlara güvenmeyin, zorda kalırsalar sizi giyotinin altına sürerler" diye... Bu karakteri, genlerine kadar biliyorduk ve sadece valilerin değil, bölgede görev yapan diğer kamu personelinin de risk altında olduğunu 29 Mart 2013'te şu sözlerle hatırlattık:
"Başta adliye ve mülkiye teşkilatı olmak üzere, bütün kamu görevlileri o 'kaçınılmaz' günü hesaplayarak adım atmak mecburiyetinde... Bugün ülkemizde 'kara tarih' yazılırken, 'yaptıklarınız' ve 'yapmadıklarınız' mutlaka ensenize yapışacak... İktidar gücüyle görmezlikten gelinen hukuksuzlukların, gücün dağılmasıyla birlikte başa belâ olacağını herkes iyi hesaplamak durumunda..."
O yazılarda kamu adına görev yapanları iyi niyetle uyarmaya çalıştık... Tahmin ediyorduk talimat verenlerin başları sıkışınca talimat verdiklerini yolda bırakacaklarını... Devam etmişiz: "Bize düşen ikaz etmek ve tarihe not düşmek... Sadece savcılara değil, valilere, kaymakamlara, emniyet amirlerine ve subaylara sorumluluk ve risklerin büyüklüğünü hatırlatmak..."
Zaten yürürlükteki yasalar çok açıktı... Sorumluluk alanında teröristlerin varlığını tespit eden veya istihbarat alan, buna rağmen onları yakalamayan veya etkisiz hâle getirmeyen jandarma, polis ya da operasyona izin vermeyen vali suç işlemiş olacaktı...
Bu birimlerin suç işlemekten kurtulmaları için iki yolları vardı; ya müdahale edeceklerdi ya da müdahale etmeme emrini 'yukarı'dan yazılı olarak isteyeceklerdi... Anayasa hükmü bu konuda çok açıktı: Kanunsuz emir olamazdı... Emri alan kişi, aldığı emrin yönetmelik, tüzük, yasa ve Anayasa'ya aykırı olduğunu görürse yerine getirmezdi... Bunu üstüne bildirir, üstü emirde ısrar ederse ve yazılı hâle getirirse emir uygulanırdı... Bu durumda emri yerine getiren sorumlu olmazdı... Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilmez, yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamazdı...
***
Anayasa böyle derken valiler ne yaptı? Ülkeyi yönetenlere bakılırsa görevlerini ihmal etmişler, operasyon yetkisini kullandırmamakla!.. Yeniden, çok daha büyük şiddetle başkaldıran terörizm konusunda esas sorumluların topu valilerin kucağına doğru bıraktığını görmek bizim açımızdan pek sürpriz değil...
Keşke valiler de bunu sezip gereğini yapsalardı, kimisi Apo'ya teşekkür edip, kimisi Diyarbakır'ı 'Kürdistan'ın başkenti' gibi görmeseydi... Keşke alan hâkimiyeti PKK'ya bırakılırken, 'paralel devlet' oluşturulurken, terörist mezarlıkları inşa edilirken, heykeller dikilirken yarın bu hesabın kendilerine kesileceğini fark etselerdi...
Başta söz konusu valiler olmak üzere, bölgede kamu otoritesini tesisten sorumlu olanların ileride kesinlikle yargılanacaklarını defalarca yazdık... İktidar gücünün baskınlığı sayesinde bunu görmediler, görmek istemediler... Ne demiştik: "Bugün görevini yapmayanlar 'Ben satıcı değildim, içiciydim abi' demekle işin içinden sıyrılamayacaklar... Açıkçası bu konuda risk altında olan sadece 'ülke' değil, sorumluluk alanında sorumluluğunu yerine getirmeyecek olan kamu görevlilerinin 'şahsî ikballeri'dir aynı zamanda..."
'Satıcılar' satmaya başladılar çünkü... 'Yazılı emir' almadan işgüzarlık yapanlar, yangında 'ilk yanacaklar' listesinin başına yerleştiler doğal olarak...