Niçin Türkmenlere sahip çıkılmıyor?
Gazeteci İpek Yezdani yazıyor; “IŞİD’in ele geçirdiği Türkmen kenti Telafer’den kaçan binlerce Türkmen, (kaçamayanlar katledilmiş) gidecek yerleri olmadığı için Erbil girişinde Hazir Kontrol Noktası’ndaki çölde 45-50 derece sıcaklıkta aç-susuz kaderlerine terk edildi. Peşmerge içeri bırakmıyor. Sıcaktan her gün küçük çocukların ve yaşlıların öldüğü bölgede konuştuğumuz Türkmenler, ’Burada Arap’ın, Kürt’ün sahibi var, bir tek Türkmenlerin yok. Türkiye neden bize sahip çıkmıyor? Bakın Türkçe konuşuyor, Türkçe anlaşıyoruz. Siz de biz de Türk’üz?’diye isyan ediyorlar? Burada 15-20 dakika durdum tansiyonum çıktı. Tablo korkunç.”
Türkmenleri dinleyen Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin hoca feryat ediyor: “Sırf Filistinli mi olmak lazım? Biraz da Türklerle Allah rızası için dayanışma içerisinde olalım. Türkmen liderler öyle feci hadiseler anlattılar ki. 13-14 yaşındaki kıza, mükerreren defalarca tecavüz ediliyor, filme çekiyorlar sonra da elektrik direğine asıp öldürüyorlar.”
Erdoğan Mersin’de diyor ki: “Gazze, Filistin konusunda sesimizi yükselttiğimiz için ne diyorlar? Rahatsız oluyorlar. Türkmenleri unutuyormuşuz. Elinize dizinize dursun. MİT’in TIR’larını durdurdular. Türkmen kardeşlerimize yardım götürüyorlardı. Anormal şartlara rağmen yardıma devam ediyoruz.” Aynı gün Amerikan CNN’de bir soruya Erdoğan; “Ben geceleri alarm halindeyim. Şimdi bütün endişem Filistin, Filistin, Filistin. Bu katliam beni ciddi şekilde rahatsız ediyor. Çünkü, bu olay bizim İsrail ile normalleşmeyi düşündüğümüz bir sırada ortaya çıktı”. (25.07 2014 Hürriyet)
Erdoğan’ın Suriye Türkmenlerine, insanî yardım götürüyor dediği “MİT TIR’ının”, aslında IŞİD’e silah ve cephane taşıyan TIR’lardan sadece biri olduğu, yerli ve yabancı basında fazlasıyla yer aldı. Türkmenler ise yardım almadıklarını açıkladılar. Demek ki Türkmenler istismar edileceği zaman hatırlanıyor. Yine Erdoğan’ın CNN’deki “Filistin, Filistin” sözlerinden “İsrail ile normalleşmenin” esas olduğunu anlamak gerekmiyor mu?
Bu dört paragrafta yer alan utanç verici gerçekler ve özelikle IŞİD’in vahşi katliam ve tecavüzleri karşısında sorumlular, dilini yutmuş gibi neden sessiz kalıyor? ABD’nin üs kurmak istediği Somali ve Myanmarlara kadar koşanlar; Mısır, Libya, Gazze ve Suriye’de “İhvan” örgütü için her imkânı seferber edenler; Irak’ta Barzani’ye nefes borusu olanlar; 90 yıl önce devletimizden koparılan masum kardeşlerimiz Türkmenleri niçin sahipsiz bırakıyor? Irak ve Suriye’de yükselen bu insanî, İslâmî ve millî feryada seyirci kalınmasını nasıl izah edeceğiz? Adaletiyle ün yapmış Türk Devleti, bu vahim duruma nasıl düşürülmüştür?
Bu soruların cevabını arayalım:
Cevaplar, özel ve genel planda; Türk Milleti gerçeğine bakışın değiştirilmesinde ve BOP Eş başkanlığında aranmalıdır. Bunu da çok yazdık; Türk Milletinin kurucusu ve sahibi olduğu Devletin, içeride ve dışarıda ortaya çıkarılan etnik ve mezhep grupları ile paylaşılması demektir. Diğer ifadesiyle Türkiye Devletinin, millî ve üniter yapıdan çok ortaklı/milliyetli yapıya dönüştürülmesidir. Buna artık Türk devleti denemez. Bu, ne 1923’teki Türkiye Cumhuriyeti, ne de Osmanlı Devletidir. Çünkü Devlet, Türk Milletinin elinden alınmıştır. Bölücü terör örgütüyle, 2005’ten itibaren, önceleri gizli olarak başlayan, son zamanda açığa çıkan görüşme ve anlaşmaların amacı budur. Nitekim Ocak 2013’teki uygulamaya dönük olan İmralı Mutabakatı 1. Md.’deki, “çatışmasızlık” şartına göre; devlet güvenlik güçleri ve bütün unsurlarıyla, bölücü örgütün bölgedeki çalışmaları ile 3. Md.’deki “Özerklik” adı verilen devlet! İnşasına müdahale etmeyecektir.
Genel plan dediğimiz, Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi “eş başkanlığı” bölgeyi de içine alan unsurları taşımaktadır. Aslında İslâm ülkelerinde yaşanan bütün kanlı olaylar, bu çerçevede görülebilir. Gerçi Suriye iç çatışmaları sırasında, olaya Kaide, IŞİD gibi terör örgütlerinin dahil edilmesiyle bizimkilerin bölgeye dair gizli “ihvan” planı faş olmuş, BOP ve Eş başkanlık dayanışması bozulmuş görünse de, gerek PKK, gerekse Barzani Yönetimi ile derinleşen işbirliği dolayısıyla ABD-AB-İsrail çerçevesinde ilişkilerin sürdüğü görülmektedir.
SONUÇ: Irak’a müdahale etmek isteyen ABD, 1993’lü yıllarda Irak muhalefetiyle Türkiye ve ABD’de toplantılar yapıyordu. Alınan bir kararla Irak’ın, Arap, Kürt ve Türkmen unsurlardan meydana geldiği ilke olarak kabul edilmiştir. (Bu üçlü yapı, 1932’de Irak anayasasında da vardır.) Ama daha sonra Türkmenler unsur olmaktan çıkarılmıştır. 2005’de, Türkiye’nin de onayladığı Irak Federal Anayasasıyla, kurucu unsur olarak Arap ve Kürtler kabul edilmiş, Barzani üniter-ulus devleti buna göre kurmuştur. Nüfusu Kürtlere yakın olan Türkmenler ise, bu yönetimin azınlığı yapılmıştır. Bu haksızlığa Türkiye siyaseti onay vermiştir.
Türk’ün ve Türkmen’in gerçeği böyledir. Buna göre düşünmek, tedbir almak ve kamuoyu uyutucularına aldanmamak şarttır. Meselâ cumhurbaşkanını seçerken, felakete gidişin mimarına değil, huzurumuzun ve birliğimizin müjdecisine oy vermeliyiz.
---
Okuyucularımın mübarek Ramazan Bayramını kutlarım.