Neden hür ve müstakil?

İktidar partisinin MHP’yle ittifakı, kendi açısından çok doğru bir hamleydi… 13 yıllık iktidarın getirdiği yorgunluk ve yıpranma sonucu uzaklaşacak olan kimi seçmen için yeni adres oluştu… İktidar partisinden kopan seçmen, ezici oranda MHP’yi tercih etti… Böylece o seçmen, muhalefet bloğuna geçmek yerine ‘ittifak havuzu’nda kaldığı için toplamda hiçbir şey değişmemiş oldu… Seçim sonuçlarının birbirinin kopyasına dönüşmesi, bu gerçeğin doğrulanmasıdır…

İktidar partilerinin seçmenleri, sadakatleri bozulduğunda bile muhalefet partilerine kolaylıkla oy veremiyor… Üstün propaganda gücüyle oluşan büyük etki, diğer partileri bir torbanın içine toplayıp o alanı PKK/HDP gölgesiyle zehirliyor ve kendi mevzilerini sertleştiriyor… Böylece küçük kıpırdanmalar dışında herkes yerinde kalıyor, ardından birbirinin kopyası seçim sonuçları doğuyor…

***

Bu döngüyü değiştirebilecek tek parti İYİ Parti’ydi… Hem siyasî kökeni, hem iktidar havuzundaki seçmenlerle daha yakın siyasî akrabalığı, hem de savunduğu değerler anlamında muhalefetin diğer partilerine göre daha avantajlıydı… Ama olmadı… Beklenen sonuçları alamadı…

Olmadı çünkü hiçbir zaman kendi başına değerlendirilmedi, hep ‘ittifakların partisi’ olarak kaldı… Üstelik o ittifakın içinde -örtülü veya açık- PKK/HDP’nin de gösterilmesi en çok İYİ Parti’yi vurdu… Şu bir gerçekti: İçinde PKK/HDP’nin bulunduğu veya öyle propaganda edildiği ittifakların içinde ‘en büyük kaybeden’ İYİ Parti olur… Nitekim öyle de oldu… Umulan, hatta seçimlerden çok çok önce anket sonuçlarıyla desteklenen sonuçların hiçbir zaman tutturulamamasının en büyük sebebi budur…

***

Meral Hanım’ın “HDP eşittir PKK, HDP eşittir CHP, CHP eşittir İYİ Parti” şeklindeki propagandaya, seçim sonrası Isparta’daki isyanını ve bir başka programda “Siyasetimizi konuşamadık, gittiğimiz her yerde PKK suçlamalarına cevap vermek zorunda kaldık” sitemini doğru okumak gerekiyor… Bugünkü ‘hür ve müstakil yol’ arayışı, muhtemelen bu haksız prangadan kurtulup kendi gerçeğine dönme çabası olarak görülmeli…

Meral Hanım’ın ve birçok parti yöneticisinin ‘seçimlere tek başına girme’ şeklinde koydukları iradenin ‘pazarlık, el yükseltme, blöf’ gibi değerlendirilerek aşağılanması, partinin seçimlere tek başına girmesinin, hem itibar, hem de siyasî gelecek açısından ne kadar hayatî bir hamle olduğunu vurguluyor…

Bu saatten sonra gerekçesi ne olursa olsun ortaya çıkacak bir çark, telafisi imkânsız zararlar doğuracaktır… Konuşmalardaki netliğe ve önceki denemelerin doğurduğu tahribata bakıldığında bunun pek de mümkün olmayacağı aşikâr gibi…

***

Varsın, ellerinden kan sızanlarla kimler iş birliği yapacaksa yapsın… İYİ Parti, dolaylı da olsa bu iş birliğiyle anılıp kaybeden taraf olmak yerine, kendi değerleriyle kendi geleceğini doğru kurgulamak durumunda… Bir süredir parti yöneticilerinin dillendirdiği ‘üçüncü yol’ hedefi bu anlamda bir tercih gibi değil açık bir mecburiyet gibi duruyor…

İYİ Parti, neden kendini anlatmak yerine, bütün enerjisini HDP’yle beraber olmadığını anlatmakla harcasın? İYİ Parti, kendi siyasetiyle iktidara yürümeyi tercih etmektense, neden ‘ittifakların aranan partisi’ gibi pek de muteber olmayan çizgide kalsın? İYİ Parti, başkalarının küçük hedefleri, makamları, rozetleri, kurumları için kendi büyük hedeflerini neden yaksın? Başka günahların keçisi neden İYİ Parti olsun ve hep bedel ödesin?

Parti açısından ‘denenmişleri denemek’ yerinde saymak anlamına bile gelmeyecektir… O yüzden bugünkü arayış son derece anlamlı ve saygındır… Bloke olmuş seçmene kanalları açmaya yarayacak ve partiyi başlangıçta öngördüğü hedeflere yöneltebilecek zarurî bir arayıştır…

Bu bir ihtimal midir? Evet ihtimaldir… Diğeri, yani önceki yapılanların tekrar edilerek sonuç alınması ise ihtimal bile değildir…

Yazarın Diğer Yazıları