Minare vurma oyunu ile yetişen Avrupa gençliği!

İsviçre’nin ülkedeki minareleri referandum konusu yapması ve “minareye hayır” sonucu alması dünyada ve Türkiye’de tartışılıyor. Aşırı sağcıların minare karşıtı kampanyaları sırasında bilgisayarda “minare vurma” oyunu da geliştirildi!
Bosna’da bu oyunun aslı oynanmıştı!
Konuya bir de şu göz ile bakalım:
Biliyorsunuz Türkiye’de misyonerlik faaliyetleri serbest bırakıldı. Her ilimizde tarihi bir kilise onarılıyor ve ibadete açılıyor. Türkiye’nin içinde bir Hıristiyan nüfus oluşturmak için büyük çaba sarf edenler var. Yarın şehirlerimizin merkezi yerlerinde kilise açmak isterlerse ne yapacağız? Çan seslerine tahammül edebilecek miyiz?
İşte Kültür Bakanlığı, Trabzon Maçka’daki Sümela manastırını ibadete açmak istiyor; açalım mı?
Ülkenizde yabancıların yaşamasına veya misyonerlerin çalışmasına yol açtığınız zaman onların dini ihtiyaçları olduğunu da görmek zorundasınız.

* * *

Fakat minarelerin yükselmesi sadece İsviçre’yi değil aslında bütün Avrupa’yı korkutuyor.
Peki bu korkunun kaynağı nedir?
Suat İlhan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini incelerken şu tarihi tespiti açıklıyor:
“Atatürk devriminden yani 1920’den önce, bugün Batı dediğimiz medeniyetin elindeki topraklar, 25.5 milyon mil kare idi. 1993’te bu rakam 12.7 milyon mil kareye, yani yarısına düşmüştür.
İslam dünyası ise 1920’de 1. 8 milyon mil kare üzerinde egemenlik sahibiydi. 1993’te İslam dünyasının sahip olduğu topraklar 11 milyon mil kareye yükselmiştir.”
İşte, 1923’den beri süren mücadeleyi, kimin kazandığı bu rakamlarla ortadadır. Avrupalılar, Amerikalılar, Atatürk adını duyunca, bu yüzden ifrit kesiliyor. Çünkü, İslam dünyasını ayağa kaldıran güç, Atatürk modelidir!
Avrupalılar ve Amerikalıların İslam ile birlikte Atatürk’e saldırmalarının ana sebebi budur!

* * *


Aslında İslam’ın Hıristiyan alemine bakışı da bellidir. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’ın bakışını hatırlatıyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse/onları işlerinin başına getirirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.” (Mâide, 51)
Öztürk devam ediyor:
“Bu pencereden baktığımızda, örneğin, Türkiye’nin AB tutkusu, önümüze sarsıcı tespitler çıkarmaktadır.
AB ve ABD gibi; zulüm, riya, sömürü toplumlarını, onların içine girip üyesi olmak (Kur’an’ın deyimiyle, içlerine dalmak) suretiyle iş ve emanetlerin başına getirmek, Müslüman kitlelerin egemenliğini onların eline vermek, Kur’an’ın değişik bağlamlarda dikkat çektiği büyük felaketlerden biridir.
İslam tarihinde bu felakete devlet adamı olarak ilk dikkat çeken önder Mustafa Kemal Atatürk oldu. Avrupalılar ve Avrupa hakkında değişik bağlamlarda defalarca tekrarladığı söz şudur:
‘Avrupalıların namusuna güvenemeyiz.’
Avrupa’ya teslimiyetin sonucu İslam’dan kopmak olacaktır. Bakara 120. ayet bu noktanın altını çiziyor:
’Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmaz. De ki, -Allah’ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.’- İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir dostun/destekçin olur ne de bir yardımcın.’ ”

* * *


Türkler, kilise vurma oyunu ile çocuk yetiştirmez; kiliseyi camiye çevirir! Avrupa’nın korkusunun asıl sebebi budur.

Yazarın Diğer Yazıları