Milletin gerçek temsilcisi olmak!
Türkiye Cumhuriyeti’nde Turgut Özal da Cumhurbaşkanı oldu biliyorsunuz! Turgut Özal, ölümünden bir ay önce “Türk dediğin nedir ki?” diye garip bir ifade kullanmıştı! Biz de “Özal dediğin nedir ki?” cevap vermiştik.
Elbette Cumhurbaşkanlığı, devletin kaderine etki edecek bir makamdır. Bir dönem halkın protestosuna, “Bende mangal gibi yürek var beee” diye karşılık veren Turgut Özal, “federasyon” dedi, “eyalet” dedi, fakat Türkiye’yi istediği noktaya sürükleyemedi. Burada mesele, milliyetçilerin sağlam durmasıdır. Milliyetçilik, bir siyasi partinin kontrolünde olursa, bugünkü gibi devlet tarafından kontrol edilir! Devletin kontrolü kimdeyse, milliyetçilerin kontrolü de onlardadır. Bu durumda milliyetçi bir politikadan bahsedilemez!
* * *
Türkçülüğün fikir babası Ziya Gökalp, “Türkçülük siyasi bir parti değildir, ilmî, felsefî, bediî bir okuldur, başka bir tabirle, kültürel bir uğraş ve yenilik yoludur. Bu sebepledir ki, Türkçülük, şimdiye kadar bir siyasi parti şeklinde mücadele meydanına atılmadı, bundan sonra da şüphesiz atılmayacaktır” demişti.
Ancak, Gökalp’ın öngörüsünün tam tersi oldu! Türkçülük siyasi parti olunca, bu siyasi partinin hataları da Türkçülüğe mal edildi!
Sonuçta, Osmanlı döneminde olduğu gibi üç tarzı siyasetten biri, yani İslamcılık görüntüsü veren bir siyasi hareket, bu hatalardan dolayı tek başına iktidar oldu ve Cumhurbaşkanını da belirledi!
Bu bakımdan milliyetçiler kendi hatalarını görmez de suçu hep başkalarına atarsa durum daha da kötüye gider!
Milliyetçiler, nasıl kontrol edildiklerini artık görmelidir! Kişisel gelecek beklentisi ile siyasiler tarafından milliyetçiliğin rayından çıkarılmasına bile göz yuman veya ses çıkarmayan insanlar, bugünkü tablonun hazırlayıcısı olmuşlardır.
* * *
Yusuf Akçuraoğlu, 1928’de yazdığı “Türkçülük” kitabını şu cümlelerle bitirir:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin başta Büyük Millet Meclisi hükümeti adı ile sonra da gerçek ismi ile kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçülerin belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri ideal, bir Türk dahisinin gücü ile gerçek olmuş, millî Türk devleti kurulmuştu.”
Peki bugün ne olmuştur ki, Türkçülük fikri milliyetçiler tarafından bile rafa kaldırılmış, halk başka arayışlar içine girmiştir?
* * *
Prof. Hikmet Tanyu, Atatürk’ün 22 Eylül 1924’te Samsun’da Muallimler Birliği’nde yaptığı konuşmada, kendisine sorulan “İlham ve kuvvetinizi nereden aldınız?” sorusuna şu cevabı verdiğini belirtir:
“Binaenaleyh efendiler, arkadaşımızın sorduğu ilham ve kuvvet menbaı milletin kendisidir. Milletin müşterek temayülü umumi fikri olduğunu münkir olanlar da vardır. Bu gibileri cümleniz çok işitmişsinizdir. Bu gibiler, memleket ve milletle alakasız ve gafil insanlardır. Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu gafil insanların, memleketin tâlih ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir.
Efendiler! Bir heyeti içtimaiyenin mutlaka mâşeri bir fikri vardır. Eğer bu, her zaman ifade ve izhar edilmiyorsa, onun ademi mevcudiyetine hükmolunmamalıdır. O, fiiliyatta behemehal mevcuttur. Varlığımızı, istiklâlimizi kurtaran bütün efal ve harekat, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek tecellisi asarından başka bir şey değildir.”
Milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin temsilcisi olmak, mesele bu!