Millî devlet neden önemliymiş?
Ukrayna''nın yaşadığı hayal kırıklığı bir kere daha gösterdi ki milletler ve devletler öncelikle kendi güç ve direnme potansiyelleriyle ayakta kalmayı hesaplayacaklar… İttifaklar elbette önemli ama milletlerin en büyük ''ihtiyat akçesi'' kendi öz güçleridir…
Tarihimizin en zorlu şartlarında verilen millî mücadelemizi aklınca küçümseyen, İngilizlerin kurşun atmadan niye gittiğini sözde haklılık delili olarak sunan kafalar elbette bunu anlayamaz, ''millî devlet''in önemini kavrayamaz…
***
Her alanda güçlü millî devletin önemini küresel salgın çıktığında nasıl da fark ettik değil mi? Çünkü gıda tedariki konusunda acı bir endişe açığa çıktı… ABD''den pirinç, Moldova''dan ayçiçeği, Danimarka''dan arpa, Hindistan ve Meksika''dan kuru fasulye, Sri Lanka''dan çay alan bir ülke, daha 15 yıl önce kendi kendine yeten bir tarımsal kapasiteye sahipken, şimdi bu haldeydi…
İlgili Bakan''a saman ithalatı sorulduğunda "Paramız var ki ithal ediyoruz" diyebilmesi, tarihî sorumluluğu taşımaktan nasıl da uzak olduğumuzu gösteriyordu… Yılda 6-7 milyon ton buğday ithal eden bir ülkenin savunma sanayisindeki kıpırdanmalarla övünürken, en temel ''savunma/direnme/hayatta kalma alanı'' olan tarımı bu denli ihmal etmesi, Rusya-Ukrayna savaşında bir kere daha endişeye yol açtı… Zira buğday ithalatımızın önemli kısmı bu bölgedendi…
Millî devlete hayat verecek tarımsal potansiyel bu derece gerilerken, ülkeye onaylı veya kaçak yollardan giren milyonlarca yabancı, millî devletteki aşınmanın bir başka cephesini oluşturuyor… Samanı sorduğumuzda ''paramız var'' cevabı veren, sığınmacıları sorduğumuzda ''ensar-muhacir'' edebiyatı yapan kafa, millî devleti orta vadede bir felakete sürüklüyor… İttifakların asla nihaî olamayacağı bir dünyada, kendi öz gücümüzü kendi elimizle zayıflatıyoruz çünkü…
***
Tehlikeyi önceden sezememek ve geleceği doğru kurgulayamamak, devletlerin ve kurumların en büyük zaaflarını oluşturuyor… Devletler ve kurumlar, kaynakları doğru kullanmak, acımasız rekabet alanında, temele kendi akıl, birikim ve potansiyellerini koymak zorunda…
Sıkça vurguladığımız ehliyet ve liyakat bu yüzden çok önemli… İki kelimeyi bir araya getiremeyen, konuşamayan, yazamayan, akletme yeteneği bulunmayan, stratejik düşünemeyen, klik dışında ilişki kuramayan, kabilesinin ve cemaatinin dışına taşamayan, sunî ve zorlama gazlamalarla hayat bulan, temsil kabiliyeti olmayan ve bulundukları yerlerde en büyük özellikleri ''paçalardan tutunma kabiliyeti'' olan modeller sadece zarar verirler… Biyolojide var olan bazı simbiyotik ilişki türleri gibi!..
Devletler ve kurumlar en büyük zararı, bireysel eksiklerini yağcılık ve yalakalık potansiyelleriyle kapatan, ürettikleri günlük yalanlarla müesseseleri morfin etkisiyle uyuşturup geleceğe yanlış hazırlatan kadrolardan görürler… Ortaya koyabilecekleri başka bir performansları olmadığı için bu tiplerin tutunması, sadece ve sadece sahte sadakat ve dalkavukluk gösterileriyle mümkündür…
Bu sayede, muhataplarını dünyanın ve hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıp, günü ''en kârlı'' kapatmanın yolunu bulurlar… Devlet hayatı ve kurumsal anlamda geleceği sağlıklı kurgulamak, onların hissesine asla düşmez!.. Tabii ki bunu ''herkeş'' anlamaz!..
***
Ukrayna örneği, devlete, onun kurumlarına ve yöneticilere iyi bir ders olmalı… Millî devlet ve onun bütün kurumları, kendi öz güçlerinin farkına varmak, onu korumak ve geliştirmek, insan kaynağını bu temelde yoğurmak zorunda… Kendi kaynaklarımızı katlederek ayakta duramayız…
Asya''nın derinliklerinden bizi bu topraklara taşıyan ve bin yıldır tutunmamızı sağlayan ruhu, inanç, akıl ve bilimle, doğru stratejilerle korumaktan başka çaremiz yok… Uyukladığımız, sendelediğimiz, gücümüzden endişe edip güvenliğimizi başkalarına emanet ettiğimiz gün, kaybetmeye başladığımız gündür…