Lawrence: "Bir Kürt devleti kurabilseydim, Türkleri tarihten silecektim"
Mustafa Yıldırım’ın incelemesine göre Barzani Anayasası’nın başlangıç bölümü şöyledir:
“Self-determinasyon hakkı, Birinci Dünya Savaşı sonunda çıkarılan ve ilkeleri uluslararası hukukun temeli haline gelen Woodrow Wilson’ın On Dört Maddelik prensiplerinde kabul edilen bir haktır. 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması’nın 62-64 nolu maddeleri Kürtlere self-determinasyon hakkını tanımasına rağmen, uluslararası çıkarlar ve siyasal dengeler Kürtlerin bu hakkı elde edip uygulamaya geçirmelerini engellemiştir.”
Demek ki, bugünkü Barzani hareketi, esas olarak Türkiye’nin temellerine karşı mücadele etmektedir.
***
Musul-Kerkük, Misakı Milli sınırları içindedir ve ana vatanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak, Mondros mütarekesinden sonra Ali İhsan Paşa’nın direnmeden sancağı İngilizlere teslim etmesi ile başlayan süreçte, Türkiye bu toprakları ve petrol hakkını kaybetmiştir.
İngiltere, 1926’da henüz dünyaya kendini kabul ettirmeye çalışan Türkiye’nin bağımsızlığını tanımak istemiyordu. İngiltere, kurucusu olduğu Milletler Cemiyeti’nden, kendi istediği doğrultuda karar çıkarmış ve Türkiye’nin askeri harekat ile Kerkük-Musul’u almasını önlemek için de Şeyh Sait isyanının başlatmıştı. Türkiye, bu isyanla boğuşurken, Kerkük-Musul elden gitmişti.
***
Toynbee, “İngilizler Musul’u işgal ettikleri andan itibaren Kürt milliyetçiliğini teşvik etmişler” der. Türkiye, kendi içinde isyan eden Kürtlere hakim olamaya çalışırken, nüfusunun yarısı Kürt olan bölgeye müdahale edememiştir. Sonuçta 7 Haziran 1926 Ankara Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Türkiye, petrol geliri hakkından da sonradan vazgeçmiştir.
Arapları Osmanlı’ya isyan ettiren Lawrence, “Bir Kürt devleti kurabilseydim, Türkleri tarihten silecektim, başaramadım” demiştir.
Bugün de durum değişmiş değildir. GAP projesi ile birlikte PKK terörü de başlamış, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya PKK’ya destek vermiştir. Dolayısıyla, Türkiye’nin su kozu elinde kalmış, Kerkük-Musul’a müdahale edememiştir. Şu anda da karşımıza “Kürt meselesi” çıkarılmaktadır.
ABD’nin hazırladığı sehpada, Türklerin ipini, Barzani, Talabani ve Abdullah Öcalan’a çektirmeye çalışıyorlar.
***
Türkiye bu meseleyi çoktan çözmeliydi. ABD’nin Irak’ı işgalinden önce de böyle bir fırsat doğmuştu. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin, askeri makamların uygun göreceği bir kuvvetle derhal Kuzey Irak‘a girmesi gerektiğini söylemişti.
Ağar, iktidar ve muhalefet partilerinin “Türkiye, ABD müdahale ederse Kuzey Irak’a girmeli” şeklindeki görüşlerinin de yanlış olduğunu söylemiş ve “Bir başka askeri güç oraya girdikten sonra girememe tehlikesi vardır. Bunun da Türkiye‘ye neye mal olacağını kimse hesap edemez bugünden. Türkiye‘nin orada varolması demek, savaşa doğrudan girmesi anlamında değildir” demişti.
***
Türkiye’nin ABD politikalarında figüran durumuna düşmemesi için ilk yapması gereken hareket, mevzi kazanmaktı. Mevzi kazandıktan sonra, ABD Türk ordusu ile savaşmayı göze alamazdı. O zaman da belirmiştik ki TBMM’nin alacağı en doğru karar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Kuzey Irak’a Türk müdahalesi konusunda tam yetki vermekti. “Türkiye, savaşın dışında kalamayacak, bari kendi inisiyatifini kullansın” diye uyarmıştık.
Türkiye şimdi o inisiyatifi gecikerek kullanmaya çalışıyor.
BAŞSAĞLIĞI
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, babası Dursun Ali Akyıldız’ı kaybetti. Allah rahmet eylesin. Bircan Bey’e ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.