Kim azınlık kim çoğunluk Egemen Bağış?
Egemen Bağış, 16 Haziran Salı günü İzmir Musevi Cemaati Yönetim Kurulu’nu Swiss Otel’de bir sohbet toplantısına davet etti. Şalom gazetesinden Rafael Algranati’nin haberine göre Bağış, konuşmasının son bölümünde bu ülkede kimin köklerinin daha eskiye dayandığının araştırma konusu olduğunu, dolayısı ile kimin azınlık kimin çoğunluk olduğunun tartışılabileceğini söyledi.
Üzerinden 12 gün geçti ama oda tv dışında kimse bu sözler üzerinde durmadı, dolayısıyla konuyu ele almak bize vacip oldu!
* * *
Görüldüğü gibi Egemen Bağış’ın Türkiye topraklarında egemenliğin kime ait olduğu konusunda bir meselesi var!
Bu ülkede kimin kökleri daha eskiye dayanıyor? Yahudilerin mi? Ermenilerin mi? Rumların mı?
Şayet bunlardan birisi bu ülke topraklarında Türklerden daha eskiye dayanıyorsa, bu durumda asıl azınlık Türkler mi oluyor?
Sözün anlamı budur. Egemen Bağış, Türklerin Türkiye topraklarına sonradan geldiği iddiasıyla, kendi kimlik bunalımını sergiliyor aslında!
* * *
Egemen Bağış, bu sözleri Musevi cemaatine söylediğine göre, Musevilerin Anadolu’da daha eskiye dayandığını, Hz. İbrahim’in Urfa’da yaşamış olmasına bağlayarak söylemeye çalışıyor! Öyleyse kendisine Kur’an’dan iki ayetle hatırlatmada bulunmak isterim.
Bakınız Kur’an’da ne deniliyor:
Bakara 140: “Yoksa siz, ’İbrahim de İsmail de İshak da Yakup da torunları da hep Yahudi veya Hıristiyan idiler’mi diyorsunuz? De ki, ‘Siz mi daha iyi bileceksiniz, yoksa Allah mı? Allah’ın şahitlik ettiği bir gerçeği bilerek gizleyenlerden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.’”
Ali İmran 67: “İbrahim, ne Yahudi ne de Hıristiyandı; ancak o, lekesiz bir Müslümandı ve Allah’a ortak koşanlardan da olmamıştır.”
Bugün, Egemen Bağış’ın dini inancı nedir o kendisini ilgilendirir ama Musevi cemaatine hitaben söylediği sözlerle, Türkiye topraklarındaki Türk egemenliğine ortak koşmuştur! Bu itibarla, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, başka bir ülkenin bakanı gibi davranmıştır. Bu da bir Anayasa suçudur!
* * *
Diğer taraftan, Anadolu’daki Türk egemenliği, zannedildiğinden çok daha eskidir. M. Ö. 5. yüzyılda yaşamış Heredot, İskitler veya Skolotlar diye tanıttığı “kuz”ların, kendisinin yaşadığı dönemden iki yüz yıl önce yani M.Ö 7’nci yüzyılda, Kimmerleri Batı’ya doğru sürerek, Medya’ya doğru indiklerini, Suriye ve Mısır’a kadar ulaştıklarını yazar.
Yahudi asıllı ünlü tarihçi Reşideddin ise aynı tarihlerde Oğuz Han’ın Mısır’a kadar indiğini, Şam’da ve Antakya’da kaldığını, Antakya’yı 18 yıl başkent olarak kullandığını, yazları Karabağ’da geçirdiğini anlatır. Biz, Reşideddin’in anlattığı Oğuz Han’ın seferi ile Heredot’un anlattığı İskit seferinin aynı sefer olduğunu bu sütunda 11 Şubat 2008’de gündeme getirmiştik.
Son olarak Zaur Hasanov, “Çar İskitler” adını verdiği muhteşem bir eser yazdı. (Dr. İlyas Topsakal’ın Türkiye Türkçesine kazandırdığı eser, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’ndan temin edilebilir.)
Zaur Hasanov, bizim Heredot’u okumakla ulaştığımız bu sonucu, etimolojik açıdan da inceleyip ispatlıyor. Yani, İskitler, aslında Oğuz Han ve oğulları idi.
Oğuzlar, M.Ö. 7’nci yüzyılda, Heredot’a göre 28 yıl, Hasanov’a göre 150 yıl boyunca Anadolu’da hakimiyet kurmuştur.
Tıpkı Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 75’inci Yıl Marşı’nda söylediği gibi:
“Anadolu çalışma yükselme yapısıdır
Bütün Türk soylarının tek Batı kapısıdır
Öylesine eskidir bu toprakta düşen kan
Toprak değil Türk çıkar depremde yeraltından
Toplumların beşiği güzel Anadolumuz
Gün burda güneş burda eksilmedik büyüdük
Yüce Türk birliğini yaşatmaktır yolumuz”