Kıbrıs Türkünü yok sayan ‘federasyoncularla’ diyalog olmamalı!
Birleşmiş Milletler(BM), Avrupa Birliği(AB) ve Amerika Birleşik Devletleri’nin(ABD) sürekli ve ısrarlı bir şekilde Kıbrıs’taki Rum ve Türk liderlerin bir an önce müzakerelere Crans Montana’da kaldığı yerden federasyon hedefiyle başlamaları çağrıları büyük bir tuzaktır. Kıbrıs Türk halkının iradesini yok sayan ve KKTC’nin tanınma hedefini baltalamaya yönelik bu tezgâha karşı muhakkak uyanık olunmalı ve karşı tedbirler alınmalıdır. Tarafların birbiriyle tamamen zıt olan tezleri çok net bir şekilde ortadayken, ortak zemin için sayısız girişimde herhangi bir yakınlaşma/mutabakat sağlanamazken, yarım asırdır aralıklarla süren federasyon görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanmışken özellikle BM yetkililerinin umut tacirliğine soyunmaları kabul edilemez. Rum basını, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum Lider Nikos Hristodulidis'in çözüm için yeniden diyaloğa başlaması konusuna olumlu yaklaştığını yazdı. Yapılmak istenen diyalog adı altında görüşmeleri başlatmak, KKTC’nin tanınmasını önlemek ve adadaki statükonun devamını sağlamaktır. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan Kıbrıs Türk halkının iradesini yok sayanlarla her türlü temas ve diyalogdan kaçınılmalıdır. Kıbrıs Türk halkını yok sayanların başında AB gelmektedir. AB ezelden beri Rum yanlısı, ayırımcı ve adaletsiz tutumunda ısrarcıdır. Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ı ziyaret eden Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Tiny Kox’un sadece Rum yetkililerle görüşmeyi tercih etmesi ve KKTC’yi ziyaret etmemesi kabul edilemez.
Kox’un ziyareti süresince yaptığı açıklamalara KKTC Dışişleri Bakanlığı anında tepkisini koymuştur. Bakanlığın açıklamasında, Kox’un ziyaret kapsamında yalnızca GKRY’de temaslarda bulunmayı tercih ettiği belirtilerek, “AKPM’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti milletvekillerin de yer aldığı gerçeğini görmezden gelerek, Kıbrıs konusunda yanlı bir tutum sergilemiştir.” denildi. Dışişleri açıklamasında “Adada iki mevcut devlet, kendi kendini yöneten iki ayrı halk bulunduğu gerçeği, üzeri kapanmayacak veya inkâr edilemeyecek şekilde ortada dururken, GKRY’ye adanın tek yasal temsilcisi gibi muamele göstermek doğru bir yaklaşım değildir.” diyerek adaletsizliğe ve ayırımcılığa dikkat çekilirken, “Uluslararası toplumun Rum tarafına atfettiği bu yaklaşım adadaki statükonun devamına hizmet etmektedir. Mevcut statükonun değişmesi uluslararası toplumun atacağı cesur ve kararlı adımlara bağlıdır. Bu adımların en başında, Kıbrıs Türk halkının, özden gelen hakları çerçevesinde kendine ait devletin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü bulunduğu gerçeğinin kabulü yer almaktadır. Gerçekleri görmezden gelen ve tüketilmiş formüller üzerinden dayatmalara dayanan bir yaklaşım olumlu bir sonuç vermeyecek ve Rum tarafının zamana oynama taktiğini sürdürmesine çanak tutacaktır.” denildi.
Dışişleri Bakanlığı, AKPM Başkanı Tiny Kox’un iki-devletli çözüm modeli ile ilgili eleştirilerine yanıt olarak, “Tiny Kox’un talihsiz görüşlerini sineye çekmemiz mümkün değil” açıklamasında bulundu. Dışişleri Bakanlığı, Kox’un iki-devletli çözüm modelinin “Kıbrıs Türk halkının çıkarlarının hilafına olduğunu” iddia edecek ve Türk makamlarına bu konudaki ısrarından vazgeçmesi hususunda çağrı yapacak kadar ileri gittiğini vurguladı. Bakanlık, Kox’un Rum tarafına açıkça destek beyan ederek, Kıbrıs Türk tarafının görüş ve düşüncelerini görmezden gelmesini "hadsizlik" olarak nitelendirdi. ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Türk düşmanı Julie Fisher de, Rum tarafının çözüm tezlerine destek verirken, Kıbrıs Türk halkını yok sayan ayırımcı tutumunu sürdürmektedir. ABD’nin Kıbrıs’taki çirkin yüzü Fisher, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesinin daha fazla ertelenmemesi gerektiğini söyleyerek Kıbrıs Türk halkını Rum’un kucağına atma girişimlerinin fayda etmeyeceğini, Kıbrıs Türk halkının iradesinin iki devlete dayalı çözümden yana olduğunu artık ufacık beynine kazımalıdır.
Hristodulidis, Rum Dışişleri Bakanı Kombos’u New York’a göndererek müzakerelerin yeniden başlaması hususunda, Rum medyasının yazdığının aksine, kafası karışık ve kararsız olan Guterres’i ikna etmeyi hedefliyor. Hristodulidis’in Kıbrıs’a özel temsilci atanmasını sağlamak için Kombos’un özellikle yetkilendirildiği ve bu hususta BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Stewart tarafından da yönlendirildiği, Stewart’ın Kombos’tan, Guterres dışında, “Kıbrıs sorununu bilen ve Ada’yı birçok kez ziyaret eden” siyasi konular ve barış inşasından sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo ve Barış operasyonlarından sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Jean Pierre Lacroix ile de temas etmesini istediği, üst düzey BM yetkililerin desteğini muhakkak alması için telkinde bulunduğu öğrenildi.
Bu arada Hristodulidis, Yeni Düzen gazetesine verdiği röportajda, Kıbrıs sorununu çözmek için hemen hemen her konuyu görüşmeye hazır olduğunu söylemekle birlikte, federasyon dışındaki herhangi bir çözümü dışladı; iki devletli çözümden bahsetmenin mümkün olmadığını belirtti. Hristodulidis “federasyon dışında herhangi bir çözüm modelinin hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler için bir felaket olacağı” uyarısında bulunarak saçmalıklarını sürdürdü. Hristodulidis’in açıklamalarıyla birlikte Türk ve Rum tezleri arasındaki uçurum bir kez daha gözler önüne serilirken, bundan sonraki süreçte anlaşarak çözümün ve müzakerelerin yeniden başlamasının imkânsız olduğu adeta tescillendi. Türk tarafı olarak tek yolumuzun KKTC’nin tanınması olduğu apaçık ortadadır. Rum tarafı ile uzlaşırız/anlaşırız diye bir saniye bile vakit kaybedilmemeli, Kıbrıs Türk halkını yok sayan ‘federasyoncularla’ temas kesilmeli, diyalog olmamalı…