Kadına karşı şiddet hastalık sayılmalı!
Bugün, “Kadına karşı şiddet nasıl önlenir?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
Konuyla ilgili tartışmalarda, AKP iktidarının, konuya aile açısından baktığı eleştirileri üzerine, Tayyip Erdoğan, özetle şu savunmayı yaptı:
“Bazıları bakanlığımızın adındaki aile kavramını öne sürerek, kadınlar için yaptığımız hizmetleri unutturmaya ve gölgelemeye çalışıyor.
Hâlbuki aile, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla, toplumumuzu oluşturan o devasa yapının kilit taşıdır. Aile olmadan, sadece birey olarak insanın varlığı eksik kalır. Ülkemizde aile kurumumuza yönelik saldırıların kadınların haklarını savunmakla hiçbir ilgisi olmadığının hepimiz farkındayız. Huzurlu, güvenli, üyelerinin birbirine saygı duyduğu bir aile aynı zamanda kadına yönelik şiddete karşı en muhkem kalemizdir. Kadına veya çocuğa yönelik şiddetin olduğu bir birlikteliğin her şeyden önce aile kavramının ruhuna ve özüne ters olduğu ortadadır. Kadının şiddet gördüğü bir beraberliği, temelinde karşılıklı şefkatin, merhametin ve hürmetin olduğu aile kavramıyla tanımlayabilir miyiz? Çocuğun fiziki veya psikolojik şiddete maruz kaldığı bir yapının sağlıklı bir aile olduğunu kim iddia edebilir?"
***
Bence bu sözlerde bir yanlışlık yoktur; yalnız aileden ne anlıyoruz; sorun buradadır... Bizim toplumumuzda, aile denilince kadın ve erkeğin eşitliği anlaşılmıyor ki... Hatta iktidarın baş üstünde tuttuğu, maddi-manevi destek verdiği bazı İslamcı yazarlar, hamile kadının dışarıda dolaşmamasını bile isteyebiliyor! Kadını aşağılayıcı bu tür söylemlerin ve eylemlerin tamamı, AKP iktidarına mal ediliyor... Çünkü iktidar bu söylemlere hiç cevap vermiyor, eylemlere de müdahale etmiyor.
Öyleyse ne yapmalı?
Bir defa, konuyla ilgili yeni bir bilinç inşası gerekir. Başka milletler hakkında yeterli bir gözlemim yok ama Türk Milleti’nin hemen hemen bütün geleneklerinden veya davranış modellerinden haberdar olan bir kişi olarak söyleyebilirim ki Türkiye’de kadına ve çocuğa şiddet, hâlâ geniş kitleler tarafından “normal” kabul ediliyor! Sorunun ana kaynağı budur. Şiddet gören kadınların bile hayati tehlike yaşamadıkça, bu zulme katlandığı biliniyor. Çocuklar zaten tamamen çaresiz...
İşte değiştirilmesi gereken durum budur. Yoksa “kadına karşı şiddetle mücadele” programlarıyla şiddet önlenemez...
***
Peki insanlarımız veya toplumumuz nasıl değişecek de kadına ve çocuğa karşı şiddet önlenecek?
Bu konuda başarıyla sonuçlanmış bir uygulama var... Sigara yasağından bahsediyorum... “Ne ilgisi var?” diyenler biraz sabırlı olsun...
Bugün toplumumuzda kapalı ortamlarda sigara içmek sadece yasak değil aynı zamanda ayıptır, içen olursa herkes müdahale eder... Oysa yakın tarihe kadar, büyükler, evlerinin salonlarında çocukların yanında sigara içerdi... Şehirlerarası otobüslerde, hatta şehir içi otobüslerde, vapurlarda, trenlerde, uçaklarda sigara içilir, yolculuklar, sigara içmeyenler için işkenceye dönüşürdü...
Bugün ise belediye otobüsünde sigara içmeye kalkışan bir kişi akıl hastası yerine konulur...
Peki, bu bilince bir günde mi geldik? Hayır, adım adım sigaranın insan sağlığına etkileri konusunda her gün bir söylemle karşı karşıya kaldık. Bir gün geldi ki sigara içenler de artık kapalı mekânda sigara içme yasağını savunmaya başladı... Bu, toplumsal bir değişimdir.
***
Kadına ve çocuğa karşı şiddetin sona ermesi için toplumun, şiddete başvuranları hasta kabul etmesi gerekir. Tedavi olana kadar, şiddete başvuranları, toplumsal haklarından yoksun bırakmak gerekir. Şiddete başvurmayı erkeklik zanneden bir algıyla büyümüş insanların bilinci ancak o zaman değişir. Şiddete başvurmanın psikiyatrinin konusu olan bir hastalık olduğu kabul edilirse, ancak o zaman kadına ve çocuğa uygulanan şiddet en aza iner. Tabii ki bu konudaki eğitimi, müzik ve sinema yoluyla yani sanatla vermek gerekir. İş yine yazarlara düşüyor...
Sanat yoluyla, öncelikle, çocukları yetiştiren anneleri eğitmek gerekir, ekonomik ve sosyal tedbirler ve cezalar, ancak o zaman işe yarar, yoksa hiçbir sonuç alamazsınız...
Şiddete boyun eğmek, Türk kadınının kaderi olamaz!