İstanbul’un 2. fethi ve Fatih’in bedduası!

“1071'i, 1453’ü kutlayan Arap ülkesi var mı?” başlıklı yazımda “Diyarbakır'ın İslam orduları tarafından fethi diye bir anma günü 2010 yılına kadar yoktur! 1071'i veya 1453'ü kutlayan bir Arap-İslam ülkesi de yoktur! Türkiye'nin millî günleri, Türk tarihinden kaynaklanır, İslam dönemi olsa bile Arap tarihinden değil!” diye yazınca Milliyetçi Türkiye Partisi Sözcüsü Ahmet Yılmaz, İstanbul’un fethi ile ilgili geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamalarını hatırlattı.

Konuşmasını bu yıl da İstanbul’un fetih yıldönümünde sosyal medyada tekrar yayınlayan Ahmet Yılmaz, özetle şöyle diyor:

“Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri’nin aldığı İstanbul’u 1918’de İngilizlere, Fransızlara geri vermedik mi?

1920’de padişahımız, İngiliz yüzbaşısından izin almadan İstanbul’da sokağa mı çıkabiliyordu? Selamlığa çıkıp Cuma’ya falan mı gidebiliyordu? 1918 ve 1920’de İngiliz ve Fransız geldi, İstanbul’u bizden geri aldı. Peki İstanbul’u fetheden asker güzel asker miydi; hadis böyle miydi? Orayı fetheden komutan güzel komutan mıydı? İngilizlere, Fransızlara verdiğimiz İstanbul’u kim geri aldı bize? İstanbul’u birinci defa alınca fetih oluyor da ikinci defa alınca olmuyor mu? Hz. Muhammed’in hadisi, birinci fetih için geçiyor, sıra Başbuğ Mustafa Kemal Han’a gelince geçmiyor mu?”

***

Ben de “İstanbul iki defa fethedildi. Birinci fetih 29 Mayıs 1453'te, ikinci fetih 6 Ekim 1923'te gerçekleşti.” görüşündeyim. Bunu son olarak 20 Temmuz 2020’de bu sütunda belirtmiştim...

İstanbul’un fethi, elbette çağ açıp çağ kapatacak kadar büyük bir olaydır. İstanbul’un kurtuluş tarihi olan 6 Ekim 1923 de en az 29 Mayıs kadar önemlidir. Bugün pek farkında değiliz ama 6 Ekim 1923 itibarıyla, işgal edilmiş bir ülkenin kurtarılarak yeni bir Türk devletinin doğduğunu ve bu devletin, dünyadaki Türk varlığının tek dayanağı olduğunu ve tarihten silinmek istenen Türklerin sıkıştırıldıkları bölgeden yani Ankara ve çevresinden Ergenekon’dan çıkar gibi çıktıklarını hatırlamak durumundayız. Cumhuriyet, ancak İstanbul kurtarıldıktan 23 gün sonra 29 Ekim 1923'te ilan edilebilmiştir.

Türkiye, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlerin eline geçtiği için bu tarihî gerçek unutulmaya yüz tutmuştur!

***

Tabii bir de Ord. Prof. Süheyl Ünver'in “İstanbul Risaleleri”nde anlattığı “Fatih’in bedduası” var:

“Fatih, Ayasofya önlerine geldiğinde derinlerden bir inilti sesi duyar...

Sesin sahibi bulunur ve Fatih'in huzuruna çıkartılır.

Fatih keşişe sorar:

-Niçin hapsedildiniz?

Keşiş, ‘Kuşatma hazırlıkları sırasında Bizans imparatoru Konstantin beni çağırıp İstanbul'u Türklerin alıp alamayacağını söylemem için remil atmamı söyledi... Remilde İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini söylemem üzerine Konstantin kızarak beni zindana attırdı’ der...

Bunun üzerine Fatih; İstanbul'un Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse mükâfatlandıracağını söyler.

Keşiş remil atar ve şöyle der;

-İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, ancak öyle bir zaman gelecek ki elinizdeki emlâk ve arazi satılacak bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak...

Bu sözler üzerine Fatih ellerini havaya kaldırarak;

'Fethettiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah'ın gazabına uğrasın...’ der."

***

İstanbul’u ve Türkiye topraklarını, üstüne vatandaşlık da vererek satanlar, Allah’ın da milletin de gazabına uğrayacaktır... Yakındır.

Yazarın Diğer Yazıları