İşgal önce zihinlerde sonuçlanmıştı
Almanlar 1938’de Avusturya’yı tek kurşun atmadan işgal etti... İki halk, aynı kökene sahip olmalarına rağmen Avusturyalıların büyük çoğunluğu bu birleşmeyi istemiyordu... Şansölye Schuschnigg yönetiminde diktatörce yönetilen Avusturya’da sadece Hristiyan Sosyal Parti legaldi, diğer partilere izin verilmiyordu...
Gücünün zirvesine çıkan Almanya, Avusturya üzerindeki baskılarını arttırdı ve Avusturya Nazi Partisi’ne izin verilmesini, tutuklu Nazilerin serbest bırakılmasını, muhtemel bir Alman saldırısına karşı direnişi örgütlemeye çalışan Genelkurmay Başkanı’nın görevden alınmasını, İçişleri ve Devlet Bakanlıklarına önerdiği Nazilerin atanmasını, aksi halde askerî tedbirleri düşüneceklerini bildirdi...
Hitler’in bu tehditleri etkili oldu ve yerine getirildi... Şansölye Schuschnigg, işlerin gittikçe bozulduğunu görünce ‘ilhak’ ve ‘bağımsızlık’ tercihini halka bırakmak için 13 Mart 1938’de referanduma gidileceğini ilân etti... Almanya ise referanduma iki gün kala Avusturya’da yönetimin Nazi Partisi’ne devredilmesini, aksi halde işgalin başlayacağını duyurdu...
Referandum tarihinden bir gün önce Alman 8. Ordusu, sınırı geçerek işgali başlattı... Hiç bir direniş yoktu... Bir geçit töreninde yürür gibi ilerlediler... 10 Nisan’da bir de referandum yapıldı... Halkın yüzde 99,73’ü ilhaka destek verdi...
***
Burada üzerinde durulması gereken şu: Nasıl olmuştu da, farklı eğilimlere mensup Avusturya halkının direnci sıfıra inmişti? İşgale karşı en küçük bir direniş göstermeyen Avusturyalılar nasıl bu hâle gelmişti? İşte bu, tarihteki en önemli psikolojik savaş zaferlerinden birisidir... Alman Propaganda Bakanlığı’nın, Goebbels’in, silahlı kuvvetlerin işini kolaylaştıracak büyük başarısıdır...
Bu gerçeği en iyi Fransızların ünlü politika uzmanı Jean-Marie Domenach anlatır... Domenach, ‘Politika ve Propaganda’ adlı eserinde, Almanya’nın Avusturya halkına yönelik yıllarca süren radyo yayınlarının etkisi üzerinde durur... Bu yayınların bombardımanı altındaki Avusturyalılar, her gün işgali bekler hâle gelirler...
“Propaganda az sayıda düşünce ile sınırlandırılıp, o az sayıdaki düşünce bıkmaz usanmaz biçimde tekrarlanmalıdır” tezi Hitler’e aitti… Onun Propaganda Bakanı Goebbels’in “Aynı şeyi iki bin yıldır tekrarladığı içindir ki, Katolik kilisesi etkisini sürdürüyor” şeklindeki destekleyici düşünceleri tam anlamıyla hayata geçirilmiş, bilinen sonuç doğmuştu…
Viyana’ya silahlı birlikler girmeden yıllar önce evlere radyolar yoluyla giren Nazi propagandası, işgali başlatmış, zihinleri çoktan teslim almıştı... Domenach’e göre Avusturya halkı, “Bugün yarın Alman orduları gelecek” şeklindeki bıktırıcı ve usandırıcı tehdidin sürekli tekrarlanması karşısında, “Artık ne olacaksa bir an önce olsun” noktasına planlı bir biçimde gelmiş, sindirilmiş, muhtemel direnci kırılmış ve olacakları kabul eder hâle gelmişti...
***
Günümüzde de etkilenmesinde, önceden sindirilmesinde, bugün için çok aykırı gibi duran bir düşüncenin benimsetilmesinde propagandanın büyük rolü var… Propaganda, korkutma gücüyle birleştiğinde inanılmaz bir etki alanına kavuşuyor…
Kitleleri kandırmak için olağanüstü gayretlere gerek kalmıyor, kitleler “Ben hazırım, hadi beni kandır” noktasına geliyor zaten…
Olayları ve sonuçları yorumlarken bir de bu açıdan değerlendirelim… Daha önce de vurguladığım Almanya’nın Avusturya işgalini bu gerekçeyle hatırlattım…