İktidar reçetesi!
15 Şubat 2011 tarihli Sabah gazetesinde Süleyman Yaşar, “AK Parti niye iktidara geldi ve kaldı?” sorusunun cevabını ararken, 2001 krizini ve “2002 yılı öncesinde kamu bütçesinin ve bankaların yağmalanmasını, 28 Şubat’ta devlet eliyle büyüyen devletçi İstanbul sermayesinin kendisiyle pazarda rekabet etmeye başlayan Anadolu sermayesini askere dövdürüp pazardan kovalamasını, küçük bir zümre hızla zenginleşirken halkın yoksullaşmasını, bu durumu idrak eden vatandaşın 2002 genel seçimlerinde ülke ekonomisini krize sokanları tepetaklak etmesini, sandıkta onları silmesini” hatırlattı.
Yaşar, Berat Özipek’in “Anadolu sermayesi devletle itişerek geliştiği için devlete borçlu değil ve devletçi değil. Aslında temel mesele, devletçi sermayenin pazarda onlarla yarışmak istememesiydi. Anadolu sermayesi 28 Şubat sürecinde haraca kesildi. Anadolu sermayesi oligarşiden demokrasiye geçmek istiyor” sözlerine de yer verdi ve “Oligarşiden demokrasiye geçişin taşıyıcı unsuru kim oluyor? AK Parti oluyor. Muhafazakârların, liberallerin, demokratik sosyalistlerin, İslâmi duyarlıkları olanların, sosyal demokratların AK Parti’yi desteklemesi, işte bu demokrasi talebine dayanıyor” dedi.
***
Biz 28 Şubat sürecinde, İstanbul sermayesinin, devlet erkini kullanarak rakibi olan Anadolu sermayesini tasfiye etmeye çalıştığını gündeme getirmiştik.
Fakat AKP, sosyal bir sınıfın, yani Anadolu sermayesinin sözcüsü olarak doğmuşsa da TÜSİAD ve ABD desteğini de arkasına alarak iktidar olabildi. İstanbul sermayesi, göbekten bağlı olduğu uluslararası sistemin baskısını görünce, Tayyip Erdoğan’a boyun eğmek zorunda kaldı!
Yani meselenin temelinde, sınıf mücadelesi vardır! Büyük güçler, bu zaaftan faydalanarak, Türkiye’yi kukla oynatır gibi yönlendirebilmektedir. İslâmcılık ise siyasetçilerin, geniş kitlelerin oyunu almak için kullandıkları bir araçtır. Kur’an’da “Servetin zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasına izin vermeyin” denilmiştir. AKP ise geniş halk kitlelerini “makarna, kömür” ile avuturken, kendi adamlarını “Karun” haline getirmiştir. Aslında yeni tip baş örtüsü de Anadolu sermayesinin kullandığı bir simgedir.
AKP’nin kurduğu sisteme alternatif olarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirdiği “aile sigortası” ise tek başına yeterli olmasa da önemli bir çıkış yoludur. Aslında bu tür çözümleri Türkiye’de sistemli bir proje halinde ilk olarak BTP, yani Haydar Baş gündeme getirmiştir. Görülüyor ki CHP hatta MHP, “Milli Ekonomi Modeli”nden etkilenmiştir. Haydar Baş, “Milli Ekonomi Modeli” çerçevesinde “vatandaşlık maaşı”ndan bahsettiği zaman ona da “kaynağı nereden bulacaksın?” diye sormuşlardı. Kaynak, başlatılan büyük projelerin karşılığı olarak basılacak milli paradır. Piyasaya verilen para, bu projelerin toplam bedelini aşmamalıdır! İşte o zaman enflasyon da olmaz. Almanya bu modelle ayağa kalktı; borcu borçla ödeyerek, yani faize çalışarak değil!
***
Sadece dar gelirli kitlelere, işsizlere umut veren bir yaklaşım da yeterli değildir.
İktidara gelmek isteyen siyasi hareket, bir ekonomik tabana dayanmak zorundadır.
Şimdi nüfusun büyük çoğunluğu şehirlerde yaşıyor. Dolayısıyla, köylüyü ihmal etmeden, şehir eşrafına umut verecek bir sistemle birlikte, bu sistemin manevi unsurlarını ortaya koymak gerekir.
Manevi unsurlar, fikir özgürlüğüdür, din ve vicdan özgürlüğüdür, girişim özgürlüğüdür, insan haklarıdır, demokrasi talepleridir. Bunlar evrensel değerlerdir. Kim sahip çıkarsa, halk da onları destekler! Hele hele bu baskı ortamında, özgürlükleri savunmanın tam zamanıdır.