İftar kuyrukları ve SMA masaları
Çobançeşme’de bulunan Yeniçağ binasından iftar saatine 45 dakika kala çıkıp, Yenibosna girişine kadar yürüdüm... Işıkların bulunduğu kavşağın karşı tarafında, üzerindeki binalar yıkılmış geniş bir arazide kurulan büyük iftar çadırlarının önündeki kuyruğun, dört sıra oluşturduktan sonra otobüs durağına kadar uzadığını gördüm. Kuyrukta yaklaşık 700 kişi vardı. Karşıya geçtim, kuyrukta bekleyen herkesin yüzüne dikkatle bakarak yürüdüm... Hepsinin başı dikti... Sanki “Bizi bu duruma düşürenler utansın” der gibiydiler... Nitekim eve varıp haberleri seyrettiğimde başka bir iftar çadırı kuyruğunda bekleyenlerle yapılmış röportajları seyrederken bir kadının aynen bu ifadeyi kullandığını gördüm.
Yenibosna veya Şirinevler’de bir lokantaya girerseniz, iftar çadırındaki gibi çorba, ana yemek, pilav ve yoğurttan oluşan dört çeşit yemek için kişi başına en az 500 lira ödemeniz gerekir. Tabii bu, en ucuz fiyat sayılır...
İBB’nin açtığı kent lokantalarında ise 40 liraya dört çeşit yemek veriliyor. Bu lokantalarda daha çok emekliler ve öğrenciler yemek yiyor. Emekli maaşlarını artırmak belediyenin yetkisinde değildir. Belediyenin üniversiteler şehrinde her öğrenciye burs vermesi de mümkün değildir. Bu itibarla kent lokantaları, önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır.
***
Yenibosna’dan metrobüsle Bahçelievler durağına kadar gittim. Üst geçitte ve yürüyen merdivenlerin dibinde, SMA hastası çocuklara yardım toplamak için kurulan tam on tane masaya rastladım. Gerçi İstanbul’un bütün merkezî noktalarında aynı masalar var. Bazılarının başında görevli var, bazılarında yok. Daha çok annelerin ses kayıtları dinletiliyor... Hepsinde de yardım toplamak için İstanbul Valiliği’nden alınan izin belgesi var...
SMA hastalığı, çocukluğumuzda ve gençliğimizde yoktu. Türkiye’de üniversite ve tıp fakültesi eksikliği yok ama SMA hastalığının bu kadar yaygın olmasının sebebi, bilimsel olarak tespit edilmiş değil! Hasta çocuklarının gözlerinin önünde eriyip gitmemesi için çırpınan anne babalar, yurt dışından gelen 2-3 milyonluk tek doz ilacı alamıyor. SGK da bu bedeli karşılamıyor. İstanbul Valiliği demek, devlet demektir... Devlet vatandaşına dilencilik yaptır mı? Yani bir masa kurup kumbaraya yardım için para atılmasını istemekle, yine aynı noktalarda veya cami giriş çıkışlarında avuç açıp dilenmek arasında görünürde bir fark yoktur. Fark şu ki SMA masaları için, devletin vatandaşa dilenme ruhsatı vermesi söz konusudur! Bu mudur sosyal devlet?
***
İstanbul Valisi Davut Gül, geçtiğimiz Ağustos ayında Fatih Belediyesi Çatladıkapı Sosyal Tesisleri'nde düzenlenen programda medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelmiş ve İstanbul genelinde çocuk dilenci meselesinin ortadan kaldırılacağını söylemişti.
Gül, “Çocuk dilenci meselesini şehrin gündeminden çıkaracağız. Tespit ettiğimizde ekonomik sebeple dilendiriliyorsa bu sebepleri ortadan kaldıracağız. İkinciye devam ediyorsa aile ile ilgili adli süreç başlayacak, çocuğu da devlet korumasına alacağız. Yabancı ise ailesi ile birlikte sınır dışı edeceğiz. İhtiyaçtan dolayı dilenme bu şehre yakışmaz, bunu ortadan kaldırmamız lazım. Önemli bir kısmının dilencilik çeteleri tarafından yapıldığını düşünüyoruz. Bununla mücadele edeceğiz” demişti.
Çete kurup çocukları dilendirenlerin yakasına yapışmak elbette devletin görevidir. İyi de devletin görevleri arasında çocuklarının SMA tedavisi giderini karşılamayıp, anne babaların dilenmesine izin vermek var mıdır?
Tabii ki bu sorunun sorumluluğunu İstanbul valisine yıkacak değilim ama SMA’lı çocukları için anne babalara dilenme izni vermek de bu şehre yakışmıyor; Türkiye’ye yakışmıyor... Devletin görevi, hastalığın sebebini bulup çözüm üretmektir.
NOT: Hasta çocukların anne babaları, dilenme sözünden alınmasın; gerçeklerin bütün çıplaklığıyla ortaya konulması gerekir ki çözüm üretilebilsin...