Hani “Müslüman hâkimler” gelecekti?
Bizzat Başbakan tarafından “devlet içinde devlet” hatta “bir nevi çete” olarak adlandırılan yapılanma ne zaman kuruldu?
Süreç, bilenler için 1965’e, Yaşar Tunagör vakasına kadar uzatılabilir ama yargının tam anlamıyla Pensilvanya’ya bağlanmasının başlangıcı 12 Eylül 2010 referandumudur.
***
AKP sözcüleri, 2010 referandumunda halkın oyuna sunulan Anayasa değişikliklerinin kabulü için ne diyordu?
Trabzon’un köylerinde “Evet verenler Müslüman, Hayır verenler dinsizdir” propagandası yapılıyordu. Yine “Alevi hâkimler gidecek, Müslüman hâkimler gelecek” sloganı kullanılıyordu! Tayyip Erdoğan, “CHP Genel Başkanı, ki kendisi Alevidir” diyor, AKP’liler “yuh” çekiyordu! Erdoğan, “Yargı artık dedelerden talimat almayacak” diyordu.
AKP, Karadeniz ve Orta Anadolu’da, referandumu, Sünni-Alevi oylamasına çevirmişti.
Şimdi bu yapılanmaya bağlı hâkim ve savcılar ile emniyet görevlileri, AKP’li bakanların çocuklarının yolsuzluklarını ortaya çıkarınca ve Tayyip Erdoğan’ın oğlu hakkında da soruşturma başlatınca birdenbire “çete” oluverdiler! Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, bir Yargıtay hakiminin Pensilvanya’ya dosya gönderdiğini söyledi. Şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu, Mustafa Balbay’ın ifadesiyle “Receptay” haline getiren yasa teklifinin görüşüldüğü Meclis Adalet Komisyonu’nda “Biz de hata yaptık. Soruşturma veya kovuşturmanın muhatapları farklı olduğu zaman sesimizi gür çıkarmamız lazımdı. Amacımız bir oy kullansın, Kurul’da her renk olsun, uzlaşma olsun istedik. Ama ortaya çıkan durum, bir mensubiyetten başka bir mensubiyete intikal oldu, Bir ideolojiden başka bir ideolojiye geçti” dedi.
Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda tutuklamalar dalga dalga sürerken Bülent Arınç ne diyordu? “Devlet bağırsaklarını temizliyor” diyordu değil mi? Oysa, ABD’nin baskılarına rağmen Amerikan donanmasını Karadeniz’e çıkarmayan TSK’ya “kumpas” kuruluyordu ve Tayyip Erdoğan’dan ilçe başkanına kadar bütün AKP’liler bu gerçeği biliyordu!
***
O ideolojinin ne olduğu da soruldu tabii ama Bozdağ, “herkesin malumu” diye cevap verdi!
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da “Konuyu insan yetiştirme boyutunun o çizgisinden daha ileriye taşıyıp, o yetişen insanları, ya da bazı kurumlarda görev alan insanları farklı bir emir komuta zinciri içerisinde yönetmeye başlamak, onları farklı bir gündem ve farklı bir hedef çerçevesinde ayrı bir emir komuta zinciriyle ‘şunu yap bunu yapma’ şeklinde bir mekanizmaya bağlamak kabul edilebilir bir şey değil” diye konuştu.
İyi de sonucun böyle olacağı herkesin malumu değil miydi?
***
Haberkale Kırıkkale sitesinde yazan İsmail Andıç ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir konuşmasını hatırlattı.
Üniversite sınavları, polis sınavları, hakim ve savcı sınavları ve KPSS’deki kopya skandalları birbiri ardına patladığında Bahçeli şöyle demişti:
“Bu uygulamaların kasıtlı ve bilinçli bir şekilde bir merkezden yönetildiği, Fethullah Gülen Hoca ve cemaatinin bunların arkasında olduğu düşüncesi yaygınlaşmıştır. Durum bütün unsurlarıyla aydınlanana kadar Hoca Efendi’nin, Gülen cemaati mensuplarının, bu konularla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını göstermek bakımından cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklamasının yerinde ve yararlı olabileceği akla gelmektedir.”
Anlaşılan Bahçeli, sürecin nasıl gelişeceğini görüyordu... Fakat, AKP iktidarı, yüzbinlerce gencin istikbaliyle oynandığını bile bile bu skandalları örtbas etti! Şimdi pirincin taşını ayıklamaya çalışıyor ama taşlar prinçten daha çok...
NOT: Dünkü yazımda geçen “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” beyiti Mehmet Akif’e aittir. Hafızaya fazla güvenmemek lâzım...