Hangi Erbakan?
Siyasetin uzun bir dönemine damgasını vurmuş liderler bir bir gidiyor.
Önce Alparslan Türkeş vefat etti. Sonra Prof. Dr. Erdal İnönü, Turgut Özal, ve Bülent Ecevit .
Dün de Prof. Dr. Necmettin Erbakan son yolculuğuna uğurlandı.
Bu döneme ait yalnızca Süleyman Demirel ve Rahşan Ecevit hayatta. Ama onlar da aktif siyasetin dışındalar.
Erbakan’ın vefatı ile Türkiye’de önemli bir siyasi dönem de sona ermiş oldu.
Deviren de asker, ağlayan da asker!..
Doğal olarak herkes Erbakan’ı anlatıyor.
Ben de moda deyimiyle sorayım. Hangi Erbakan’dan söz ediyoruz?
Askerlerin 28 Şubat’la devirdiği Erbakan’dan mı, bugün Ordu’nun “Ülkeye çok büyük hizmetleri geçmiştir” diye bildiri yayınladığı Erbakan’dan mı?
Dinimize göre, daha 40’ı çıkmadan ölenin ardından konuşmamak için bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Ulusalcı ve Ergenekoncu mu!!..
Yıl 1995. Erbakan Refah Partisi Genel Başkanı. Dün cenazede bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan o zaman RP’nden İstanbul Belediye Başkanı. Erbakan’ın talebesi Abdullah Gül de Kayseri milletvekili olarak Meclis’te.
O zamanki Erbakan çizgisini Abdullah Gül Meclis’teki konuşması ile açıklıyor. Çok özetle veriyorum:
“Siz o profesörün (Erol Manisalı) dediği gibi, Avrupa’nın Zenginler Kulübü’nün köşkünde, bahçedeki bir barakaya girdik diye sevinerek geldiniz. Halbuki ben, şunu hatırladım: Bizim atalarımız -bugün onların ruhunu yâd ediyor ve bugün onların davasını güdüyoruz- bir gün, Avrupa’ya nasıl gitmişlerdi, Osmanlı Avrupa’ya nasıl gitmişti? Avrupa’ya siz böyle gittiniz. Ben bunu karşılaştırarak doğrusu çok üzüldüm.
Şimdi ben soruyorum; Türk vatandaşları Avrupa’da serbestçe dolaşmayacaklar mıydı? Ankara Antlaşması, daha önce yaptığınız anlaşmalar bu hakkı verdiyse, niçin onlar diretiyor, ‘Türkiye’de 10 milyon işsiz vardır; Türkiye’nin nüfusu büyüktür, gelir Avrupa’yı işgal eder, istediği yerde oturacak, istediği işi yapacak’ diyor.
Avrupa’nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir; fakat Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda, hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır.
Siz neyi alacaksınız, neyi alacaksınız? Alım gücünüz mü olacak? Ama bunların reklamı yapılacak. Tabii ki medya, tabii ki gazeteler, tabii ki televizyon kanalları bunu alkışlayacak, halkın beynini yıkayacak. (...) Şimdi neyin savunmasını yapıyorsunuz Allah aşkına?
Yabancı sermaye, rekabet karşısında sarsılan Türk sanayiini, fabrikaları, hisseleri, getirdiği birkaç yüz bin dolarla satın almak için gelecek. (RP sıralarından alkışlar.)
Kıbrıs meselesi Türkiye için dolaylı olarak bitmiştir; iddia ediyorum burada. Birleşmiş Milletler’in bile diyemediği hakareti yaptığı kararları aldılar.
Ne üzücüdür ki, dün, Brüksel’den dönen heyet burada, sözüm ona, göstermelik, neşeli şeylerle karşılandı. (RP sıralarından, ’Davulla, zurnayla’sesleri.) Ben, kendi adıma utandım bundan. Davul zurnayla karşılandı. Türkiye içinde bitmiş, tükenmiş, ekonomiyi berbat etmiş, halkı yaşamıyor gibi yaşamaya mahkum etmiş, evet halkı yaşamıyor gibi yaşamaya mahkum etmiş bir hükümet, kendi halkına karşı başarılarıyla övünemiyor.”
Yorum yapmadan tekrar soruyorum: Herkes hangi Erbakan’dan söz ediyor? Bizler ya da talebeleri veya ardından yürüyen yüz binler.
TWİTTER NOTU:
Sevgili okuyucularım. Hem yazılarımla ilgili hem de Ceviz Kabuğu programıyla ilgili e-posta gönderilerinizin bir kısmında yanıt istiyordunuz. Doğal olarak, her gün yüzlerce kişiye yanıt vermem mümkün olmuyordu.
Şimdi teknolojinin son haberleşme sistemi olan Twitter’a (kuş cıvıltısı) üye oldum.
Burada, aynı anda binlerce kişiye yanıt vermek mümkün. Zaten birçok soru ortak oluyor.
Sizlerin de twitter üyeliği varsa beni oradan takip edebilir, sorularınıza yanıt alabilir, benim imza günü, konferans, çıkan kitaplarım, Popüler Bilim Dergisi ve pek çok konudaki faaliyetlerimi anında izleme fırsatı bulabilirsiniz.
Ancak, her (hulki cevizoğlu) ya da (ceviz kabuğu) adresi bana ait değil. Bana ait olmayan bu adreslerle hukuki mücadele başlatacağım.
Bana ulaşacağınız resmi twitter adresim şudur: @mhulkicevizoglu