Haddini bilmezlik
Eskiler had-nâşinaslık derdi; şimdi haddini bilmezlik diyoruz. Toplum içinde haddini bilmezler çoğaldıkça kelimenin daha çok kullanılması beklenir. Fakat tuhaf bir çelişki sonucu haddini bilmezler arttıkça kelimenin kullanımı azalıyor. Galiba bunun sebebi, hadbilmezliğin normal karşılanacak derecede artmış olmasıdır. Öyle ya, her şeyden anlayan cahiller ortalıkta cirit atıyor. Yoksa meydanlarda nutuk atıyor mu desem!..
Gelelim asıl konuya. Siyasetçinin biri bazı emekli orgeneralleri kastederek “Allah’a çok şükrediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak hâlleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar. Darbelerle uğraşmışlar. Kafalarına göre işler yapmak için dış güçlerle bile işbirliği yapmaktan çekinmemişler” diye konuşmuş. Orgeneralleri kastederek işe başlamış ama, “Türkiye bunların zamanında” savaşa girse “bunların savaşacak hâlleri yok” diyerek bütün orduya da bühtanda bulunmuş.
Ülkeyi yönetenlerin tavizlerine, hatalarına ve beceriksizliklerine ve bunların sonucu olan birçok soruna rağmen millî sınırlarımız içinde bugün emniyet içinde yaşıyorsak Türk ordusu sayesinde yaşıyoruz. Yine yöneticilerin, ülke bağımsızlığı ile bağdaşması imkânsız birtakım anlaşmalara taraf olmalarına; millî varlıklarımızı, bankaları, limanları satıp savmalarına rağmen kendimizi düşman saldırısından masun hissediyorsak bunu da Türk ordusuna borçluyuz. Uluslararası güçler tarafından desteklenen ve yıllardır Türkiye’yi uğraştıran bölücü terör, askerî kazanımlar elde edemiyorsa bu da yine Türk ordusu sayesindedir. Bölücülük, sadece iktidarların tavizleri sayesinde mevzi kazanıyor. Askerimiz olmasa daha ne gibi mevziler kazanabileceklerini söylemeye dilim varmıyor. Ordunun varlığı sayesindedir ki o tür mevziler kazanamayacaklarından emin olabiliyorum. Yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Türk ordusu var olduğu içindir ki birtakım insanların istedikleri tavizler Rum’a verilemiyor.
Hukukçu kimliği de taşıyan bir siyasetçinin, mahkeme kararına bağlanmamış birtakım iddialara dayanarak insanları suçlamasını anlamak mümkün değildir. Hele, bazı komutanları “dış güçlerle işbirliği yapmak” la itham etmek insaf ve iz’an ölçülerinin de çok ötesindedir. “Anlamaktan, insaftan, iz’andan” bahsediyorum; acaba “vebalden, günahtan” bahsetsem bu siyasetçi üzerinde daha mı etkili olur? “Ben hiç kimsenin emir eri değilim” buyuruyor. Komutanların emir eri olman gerekmiyor sayın siyasetçi; aklınla, şuurunla, vicdanınla, kalbinle onlara şükretmen, onlara dua etmen gerekiyor; çünkü sen de hepimiz gibi onlar sayesinde bu ülkede düşman saldırısından emin olarak yaşıyorsun. Onlar dün cephedeydi; bugün de cephede. Senin için, benim için, hepimiz için şehit ve gazi oluyorlar. Yediğin ekmek gözüne dizine durmasın diye her gün ellerini açıp onlara dua etmen, hem insanlık, hem Müslümanlık, hem de inanıyorsan Türklük borcundur.
Türk ordusu, Tanrıkut Motun’un (Mete’nin) 2218 yıl önce demir bir disiplinle kurduğu yenilmez bir güçtür. Onun sayesinde Türk, tarih boyunca bağımsız devlet sahibi oldu. Bugün de -birilerine rağmen- onun sayesinde bağımsızdır ve bağımsız devletimiz ilelebet payidar kalacaktır. Çünkü Türk ve Türk ordusu, “yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfâdı” ; “tufanları gösteren tarihlerin yâdı” dır. “Bu cumhuriyeti” “kanla, irfanla” kurmuştur ve “cehennemler kudursa” cumhuriyetin “ölmez nigehbânı” dır, bekçisidir.