Gül'ün suçlu psikolojisi!
Cumhurbaşkanlığına aday olan bir kişi neden “Tek kılavuzum Anayasa olacaktır. Milletin bütünlüğünü ve bölünmezliğini korumak için çalışacağım” diye bir açıklama yapmak ihtiyacını hisseder?
Suçluluk duygusundan değil mi?
Abdullah Gül, defalarca milletvekili yemini etmedi mi? Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık yapmadı mı?
Daha önce Cumhurbaşkanı adayı olanlardan hiç böyle bir söz duydunuz mu?
Peki neden Gül, Anayasa’ya uymaktan söz ediyor.
Çünkü daha önce cumhuriyetin kuruluş felsefesi olan “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesinin Türkiye’yi ilkelleştirdiğini laikliğin de Türkiye’nin bütünlüğüne zarar verdiğini öne sürmüştür.
Yani, kendisine güven duyulmadığını bilmektedir.
Emin Çölaşan’ın şahsi meselesi değil!
Cumhurbaşkanı adayı partileri dolaşırken, akşama doğru Emin Çölaşan’ın Hürriyet’teki yazılarına son verildiği duyuldu! Zamanlamaya bakın! Anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı sürecinde etkin olacağı için Emin Çölaşan’ı susturdular.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon “Onun okuyucu kitlesi kendisini mutlaka arayıp bulur. Çölaşan, Aydın Doğan’ın ya da Ertuğrul Özkök’ün bulunduğu yerde yazmaya mecbur değildir” yorumunu yaptı.
Hurşit Paşa, Türkiye’de basının ne durumda olduğunu unutmuş görünüyor! Doğan medyasında yazılarına son verilen gazeteci, Erdoğan medyasında mı yazacak, cemaat medyasında mı?
Elbette yazacak bir gazete bulunur ama mesele Emin Çölaşan’a gazete bulmak değil ki! Mesele Emin Çölaşan’ın şahsi meselesi midir ki böyle bir durum söz konusu olsun? Mesele, cumhuriyetin temellerine sahip çıkan insanların medyadan tasfiye edilmesidir ve bu da bal gibi TSK’ya meydan okumaktır!
Bu bakımdan Yalçın Küçük’ün “Aydın Doğan, bir yanıyla AKP’nin yeni hükümet ve cumhurbaşkanlığında elde ettiği sonuca karşı kurban kesmiştir, diğer taraftan da TSK’ya ’işte sizi en çok seven adamın ayaklarını kırıyorum’ diyerek iki taraflı mesaj vermiştir” değerlendirmesi doğrudur!
Selda Öztürk Kay’a açıklama yapan diğer aydınlardan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu da tarihi süreci özetlemiştir:
“Sömürge ülkelerde önce basın susturulur. Vatanı ve milleti için çalışan, yetenekli ve değerli insanlar bir kenara atılır. Onların yerine ilkel azınlıktan birileri, kilit noktalara yerleştirilir. 500 yıldır uygulanan bu politika değişmez. Türkiye’de de bu süreç başlamıştır ve devam edecek.”
Bahçeli-Gül
uzlaşması!
Bu arada Devlet Bahçeli de Cumhurbaşkanlığına aday gösterecekmiş!
Dostlar Cumhurbaşkanlığı seçiminde görsün diye mi?
Yoksa “Biz Gül’e oy vermedik” diyebilmek için mi?
Oy vermeye gerek yok! Çünkü Gül’ün oya ihtiyacı yok!
“Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle dalgasını geçen bir kişinin Cumhurbaşkanı adayı olmasına MHP’de karşı çıkacak tek bir kişi kalmadı mı yahu?
“Uzlaşma için gelmediler, onun için biz de aday göstereceğiz” sözleri yanıltıcıdır ve kamuoyunu oyalamaya yöneliktir!
MHP’li milletvekillerinin Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis’e girmelerinin, “Ne mutlu Türküm diyene” sözüne karşı çıkan bir kişinin üçüncü turda seçilmesini sağlayacağını öngörüyorlar ya! Üstelik hiçbir itirazda da bulunmuyorlar!
Daha nasıl uzlaşma olacaktı?