Graham'ı çok sevdik!..
Kendime pay çıkartmak için değil!.. Sadece sağlıklı bir haber takibi için söylüyorum;
"Ankara'nın kansız harekât planı" başlıklı yazıma hatırlama maksadıyla bir daha bakmanızı öneririm.
Neden?...
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton gider gitmez ve Trump'ın Türkiye'ye yönelik rezil tivitinin hemen ardından Ankara'ya bir isim geldi. Amerikalı Senatör Lindsey Graham...
"Ee, ne var bunda altı üstü bir senatör. Zaten reis de ağzının payını vermiştir" deyip geçmeyin. Adam, Ankara'da aynı gün içinde R. Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan ile görüştü. Erdoğan ile görüşmesi tam 2,5 saat sürdü, O da yetmedi, beraber Fazıl Say konserine bile gittiler... Yıllardır Ankara'ya gelen bir konuk için böylesine müthiş ve yoğun bir diplomatik organizasyona şahit olmamıştım. Senatör Lindsey Graham, Cuma'yı full geçirirken dün de basın toplantısı yaptı ve bazı televizyon kanallarına özel demeçler verdi. "YPG, PKK'nın politik koludur. PKK ile bağlantısı var. Kanıtlar açık ve net. Müttefik Türkiye için yarattığımız problemi çözmeliyiz." ana hatlarıyla yaptığı açıklamalar gün boyunca yankılandı.
Graham'a en üst düzeyde uygulanan diplomatik kabulün yanı sıra bir şey daha dikkatimden kaçmadı. Havuz medyası gazeteler -özellikle birinci sayfalarında- ABD'li senatörün Cuma trafiğini neredeyse yok denecek kadar az gördü.
"Peki anladık!.. Bu adamın önemi neymiş" diye sual ederseniz, şunları söyleyebilirim:
Senatör Lindsey Graham, sıradan bir isim değil. 1-Trump üzerinde etkili. 2- Konuları çok iyi bilen eski bir asker. 3-ABD derin devleti üzerinde çok etkili. 4-ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu üzerinde çok etkin. 5- Hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin sözünü çok dinlediği bir isim.
R.Erdoğan'ın Rusya ziyareti öncesinde böyle etkili ve kritik bir isme Ankara'nın en üst düzeyde uyguladığı protokol gerçekten çok isabetli oldu. Çünkü, PKK/YPG ve tüm terör örgütlerine karşı Ankara'nın kararlılığını gören Trump, Graham'a şunu demiş olabilir:
"Sen kalk Ankara'ya git. Bizim pozisyonumuzu anlat. Onları iyice etraflıca dinle. İtiraz edenleri ikna etmeye bak. Hatta bak bir orta yol bulabilir miyiz diye. İkna edemezsen gel bir daha konuşalım."
Lindsey'in Cumartesi açıklamalarından da anladığım, Ankara geri adım atmamış. Ancak hâlâ üstü kapalı olan 2 noktaya dikkat!.. Menbiç'te PKK/YPG ile ortak devriyeye başlayan Rusya ile ABD bu diplomasi trafiğinden önce mutlaka konuşmuştur. ABD Fırat'ın doğusunda Rusya'yı istemiyor. Acaba aralarında ne gibi konuşmalar geçiyor?.. Bir de konuşulmayan konu şu; Suriye'de Kürt devleti isteyen İsrail ne düşünüyor?..
***
Deneyimli diplomat Onur Öymen'e, Lindsey'e, gelişmeler ışığında uygulanan en üst düzey kabulün ne anlama geldiğini sorduk, Şunları söyledi:
"Bunu Türkiye ile Amerika arasında özellikle Amerikan kongresi arasında bir görüş alışverişi gibi değerlendirmek lazım. Etkili kongre üyelerinden biridir Graham, çeşitli vesilelerle televizyonlara çıkıyor bazen Trump'ı da eleştiriyor. Şimdi belli ki bu görüşme, Türkiye'ye bütün bu konularda belki başka konularda da yalnız Suriye değil, görüşlerini açıklama fırsatı vermiştir. Belki soruları olmuşsa Graham'ın cevaplarını vermiştir diye düşünüyoruz. Aynı şekilde Amerika'da esen havayı, başkanın tutumunu, yönetimin tutumunu, dışişleri, savunma bakanlığının, ulusal güvenlik konseyinin yaklaşımları hakkında da Graham Sayın Cumhurbaşkanına ve diğer yetkililere bilgi vermiştir. Bu gibi diyaloglarda fayda var. Ama esas olan hükümetler arası görüşmedir. Doğrudan doğruya Başkan Trump ile veya Dışişleri Bakanlığı ile veya Savunma Bakanı ile yapılan görüşmelerdir esas olan. Türk Amerikan ilişkilerini tayin edecek olan. Graham'ın rolü burada bir aracılık gibi olabilir. Türkiye'nin görüşlerini daha ayrıntılı olarak öğrenip gidip oraya anlatacak. Bir 15-20 dakikalık, yarım saatlik telefon konuşmasına nazaran 2 buçuk saatlik kapsamlı bir görüşmede daha çok şey konuşulabilir. Daha çok konu ele alınabilir. Bu bakımdan bu gibi görüşmelerde yarar olduğunu düşünüyorum.
Ama ne sonuç verir bu başka bir konu. Çünkü sonuçlar sadece karşı tarafın görüşlerinin öğrenilmesi ile şekillenmiyor. Türkiye'nin görüşlerini en iyi şekilde öğrenseler bile bizim beklediğimizden farklı kararlar alabilirler. Niçin? Çünkü, onlar kendi ulusal çıkarlarının gereğinin ne olduğunu düşünüyorlarsa ona göre karar verirler. Türkiye de öyle yapar. Ama bu gibi temasların faydası yanlış anlamaları önler. Mesela, 'Türkler Kürtleri öldürmesin' diyorlar. Birisinin kalkıp anlatması lazım ki, geçmişte çatışmalardan Kürtleri en çok koruyan Türkiye olmuştur. Barzani ile Talabani'nin çatışmasını uzlaşma ile sonuçlandıran Türkiye'nin de öncülük, başkanlık ettiği Ankara süreci olmuştur. Ben de o süreçte başkan yardımcısıydım mesela. Bir Amerikalı ve bir İngiliz üst düzey diplomatla birlikte Barzani ile Talabani'yi Türkmenlerle bir araya getirdik ve o çatışmaların sona erdirilmesine yardımcı olduk. Şimdi biz Kürtleri öldüren bir ülke gibi görülebilir miyiz? Kürtlerin birbirini öldürmesini engelledik.
Aslında çok uzun süren bir görüşmeden hiçbir sonuç da çıkmayabilir. Davutoğlu mesela 'Beşar Esad ile 3 saat görüştüm' diyordu, ne sonuç çıktı, hiçbir sonuç çıkmadı. Ama bazen kısa bir görüşmeden bile çok önemli sonuçlar çıkar. Meslek hayatımda gördüm, bazen iki cümle birçok şeyi değiştirir. Bütün mesele konuşmasının uzunluğu değil ne söylendiği. Karşı tarafın ne cevap verdiği, nasıl algıladığı, onun görüşleri neydi? Meseleler bunlar, yoksa eğer çok uzun konuştuk filan en önemli mesele süresi değil konuşmanın."
Evet!.. Graham'ın ülkesine döndükten sonra gelecek mesajlara bakacağız. Ancak kaydedilen çok önemli bir gelişme var;
Erdoğan'a "fetih" gazı vererek Türkiye'yi Suriye'de yeni bir maceraya sürüklemeye çalışanlar Ankara'da gerilemeye başladılar!..