“Fırsat verin rüştümü ispatlayayım”...
Geçtiğimiz Cuma gününden bu yana Abdullah Gül’ün aktif siyasete dönmesi ile ilgili peş peşe gelen açıklamalar zaten dağınık olan siyasi kulislerin kafasını iyice karıştırdı.
Kısaca hatırlayalım;
Recep Erdoğan: “Vereceği karar isabetli olur.”
Bülent Arınç: “Meclis Başkanı olsun.”
Ahmet Davutoğlu: “Davet dışarıdan birine yapılır. Burası onun kendi evidir.”
Bakanlar Kurulu’nun ikinci defa Recep Erdoğan başkanlığında toplandığı saatlerde de siyasi gündemin birinci sırasında, Abdullah Gül vardı. Bu toplantı kararının, Şah Fırat operasyonunda karargâhta Ahmet Davutoğlu operasyona liderlik etti mesajından, Erdoğan’ın çok bozulması yüzünden ani bir şekilde alındığını bir daha not edelim. “Başbakan” Ahmet Davutoğlu’nun ABD dönüşü uçakta kabin ekibine yaptığı açıklamaların şifresi gün boyu çözülmeye çalışılıyordu.
Ahmet Davutoğlu’nun kısa süre içinde Gül’ün milletvekili adaylığı konusunda iki farklı açıklama yapması, parti sözcüsü Beşir Atalay’ın “aday olmaz” mahiyetindeki sözleri hep beraber masaya yatırılıp ne olabileceği kestirilmeye çalışılıyordu.
Öncelikle şunu söyleyeyim, olup bitenleri net okuyabilmeniz için Recep Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına çıkışının ardından AKP içindeki fay kırıklarını iyi görebilmeniz lazım. AKP’de deve dişi gibi isimler siyaset oyunları için eskisine göre daha rahat alan bulmaya başladılar. Çünkü; Davutoğlu partiye hakim olabilmiş değil. Siyasetin kurt isimleri, Erdoğan-Davutoğlu ve dışarıda “armut pişsin ağzıma düşsün” pozisyonu alan Abdullah Gül arasındaki rekabeti ustaca kullanıyor. Bunun en somut örneği ise 3 dönemlikler. Erdoğan’a çok yakın bir kaynağın değerlendirmesiyle, “üç dönemlikler bir Erdoğan’a, bir Davutoğlu’na bir de Gül’e gidip hepsini ayrı ayrı gazlıyor.” Üç dönemliklerin tek derdi var; aday listeleri YSK’ya teslim edilmeden MKYK’da alınacak bir kararla üç dönem şartının kaldırılması.
“Başbakan” Davutoğlu cephesine bakalım;
Ahmet Hoca, Abdullah Gül’ün aktif olarak tekrar partiye dönmesini istiyor görüntüsünü veriyor ama aslında istemiyor. “Davet dışarıdan birine yapılır” sözleri gerçek düşüncesini net olarak ortaya koyuyor. Kamuoyuna yansıyan tiyatronun perde arkasında kalan kulis bilgileri ile destekleyelim;
Ahmet Davutoğlu, ipinin çekileceğinin farkında. Recep Erdoğan’a gitti ve kendisine fırsat tanınmasını istedi. Davutoğlu, 30 Mart mahalli seçimlerinde AKP’nin aldığı yüzde 45’lik oy oranını kendisine çıta olarak koydu. Erdoğan’a “fırsat verin rüştümü ispatlayayım” dedi. Kaçaksaray kaynaklarına göre; “Davutoğlu yüzde 45’in altına indirirse partiyi, kendiliğinden bırakacak. Fakat, yüzde 45’in üstüne çıkıp hele bir de yüzde 50’yi yakalarsa bayrak açmak da hiç geri adım atmayacak.” Başbakanlık çevrelerinde yapılan bir ilginç yorum ise “Erdoğan, milletvekili listelerinde daha fazla etkin olma ve daha fazla kontrol altına alma çabasında” şeklinde.
Recep Erdoğan cephesine gelince;
Sıkıntı büyük. Abdullah Gül’ün kapı arkası faaliyetleri çok rahatsız ediyor. Ahmet Davutoğlu’ndan istenen verim alınamadı. Davutoğlu’nun askerle girdiği diyalog, “çözüm sürecinde frenleyici” tavırları, Hakan Fidan meselesi ve Şah Fırat operasyonundaki “lider benim” havaları Erdoğan’ı çok kızdırdı. Erdoğan’ın bürokratlara bizzat verdiği çoğu talimatlara Davutoğlu’nun set çekmesi de tuzu biberi oldu. Gül’ün dışarıda kaldığı halde kamuoyunda hâlâ sinerji yaratıyor olması, Erdoğan’ı rahatsız eden konular arasında. Son yapılan algı operasyonlarının tutmaması da Erdoğan’ı bunalıma soktu. Danışmanlar yeni ataklar için yeni projeler peşinde.
Abdullah Gül kanadı;
Klasik Gül siyasetine devam. Kendisi değil yakınları kulislerde konuşuyor. Gül, genel başkanlık ile birlikte Başbakanlığın garanti edilmesini istiyor. Hamlelerindeki asıl hedef; Gül, 7 Haziran seçimlerinin ardından AKP’nin oy kaybı ile anayasayı değiştiremeyecek sandalye sayısında kalması, Erdoğan’ın başkanlık sisteminde aşırı ısrarı ve çözüm süreci ile sürüklenilecek kaos ortamında Türkiye’nin mutlak erken seçime gideceğini hesaplıyor. Kendisine kurtarıcı rolü biçiyor. Ayrıca, Abdullah Gül medyada bilinen Fehmi Koru’nun dışında kendisine yeni bir sözcülük kanalı açtı. Erdoğan çevrelerinin iddiasına göre, Gül’ün yeni medya kanalı, ulusal ölçekli sol çizgideki bir gazetede Taha Kıvanç benzeri yazılar yazan mahlaslı biri. Bu isimde yazan da Gül’ün çok yakın bir danışmanı. Gül, bu isme kendi hakkında da kitap yazdırıyor. Anlaşılan, bu dönemde liberal, solcu, İngiliz muhibbi, HDP’li ve AB lobileri sözcüsü kalemlere çok iş düşecek.
AKP içindeki saltanat ve koltuk kavgalarının gerçek fotoğrafını koyabilmek için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Gül, Meclis Başkanı olsun” sözlerinin altında ne yattığına bakalım. 2002 seçiminin hemen ardından daha Hükümet kurulma aşamasına geçilmeden Erdoğan ve Gül ikilisinin aralarındaki özel mutabakata göre Başbakanın kim olacağı belliydi. Abdüllatif Şener erken atak yapmış daha seçim yapılmadan siyasi yasaklı Erdoğan’a çıkıp “Eğer Gül’ü düşünmezseniz aday benim” demişti. Erdoğan ve Gül o zamanlar Şener’e çok fena bozulmuşlardı. Başbakanlığın kendi hakkı olduğunu düşünen Bülent Arınç ise açıktan ses çıkarmamıştı. Hükümetin kurulma aşamasında maraza çıkarmaması için Gül, Bülent Arınç’a gitti. Arınç çok kırgındı, Bakanlar Kurulu’nda görev dahil hiçbir şey istemiyordu. Abdullah Gül çok dil döktü. Sonunda Arınç’ı Meclis Başkanlığı’na ikna etti. Görüşmeden çıktığında Gül bana, “çok zor oldu ama oldu” demişti. Pek belli etmese de Arınç’ın bu kırgınlığı içinde hep devam etti. 10 Ağustos sonrasında da pik yaptı. Arınç, hatırlatmış olmalı!..