'Erdoğan’ın önerileri bölücü terörden daha tehlikel'
İskenderun’da Deniz Kuvvetleri’nin bir birliğine yönelik PKK saldırısı ile İsrail’in Türk gemilerini uluslararası sularda basarak insan hakları savunucularını öldürmesi olayları arasında irtibat kurulması üzerine, basında birileri hemen harekete geçti ve bu tespitlere hemen komplo teorisi yaftası vurdu!
Bu arkadaşlar ne çabuk unuttu, ASALA’nın tasfiyesinden sonra PKK’nın kurulduğunu? Ne çabuk unuttular veya unutuldu zannediyorlar, GAP başlar başlamaz PKK terörünün başladığını? Bunlar arasında irtibat kurmak da mı komplo teorisi?
Yoksa, görevleri arasında İsrail’i korumak ve kollamak mı var ki her ciddi şüphede, bu ülkenin avukatlığına soyunuyorlar?
* * *
Murat Yetkin, çok önemli bir hatırlatma yaptı:
“2007 yılında İsrail, İran’dan Suriye’ye (Hizbullah’a verileceği iddiasıyla) Türkiye üzerinden mühürlü vagonlarla, silah taşındığı istihbaratı vermişti. Bu istihbarata karşın yakalanan silah olmadı ama, bir süre sonra Bingöl Solhan yakınlarında PKK militanları tren vagonlarını havaya uçurdu ve içinden çok miktarda suikast tüfeği ve füze rampası dahil silah çıktı. Bu gelişmeler yeterince bağlantı sağlamıyor muydu?”
Farz edelim ki silahlar Hizbullah’a gidecekti; bu silahların Hizbullah’a gönderilmesini engellemek görevi PKK’ya kim tarafından verilmişti?
* * *
Yine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu soruyor:
“Terörden şikayet etti Sayın Başbakan. ‘Daha önce de vardı’ dedi. Doğrudur. Peki ‘açılım’ diye herkesi arkadaşının etnik kimliğini sorgulayan noktaya getiren politikaları Allah aşkına bu ülkede kim üretti? Daha düne kadar kimsenin böyle bir şeyi yoktu. Terör örgütü vardı, kim olursa olsun hepimiz terör örgütüne karşıydık. Terör bir insanlık suçu. Ama siz öyle bir politika izlediniz ki, izlediğiniz politikanın yanlışlığını gördünüz ama bir sefer cin şişeden çıktı. Herkes komşusunu sorgulamaya başladı.”
* * *
Tam da bu noktada Malatya’da yapılan Aydınlar Ocakları 34. Büyük Şûrâsı sonuç bildirisi aklıma geliyor.
Bildiride şöyle deniliyor:
“Şuramız, sosyal yapımız üzerinde çözücü ve ayrıştırıcı, insanlarımızı birbirine ötekileştirici ve soğutucu, bizi milletleşme sürecinden geriye döndürücü, etnik taassubu öne çıkarıcı açılım maceralarının ve yoğun anayasa değişikliği tartışmalarının gündemde olduğu bir dönemde gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’nin toprak bütünlüğü, devletin şekli ve üniter yapısı tartışmaya açılmakta; demokratikleşme adı altında ‘çok uluslu, çok kültürlü, çok dilli’ yapay bir devlet modeli ve egemenliğin paylaştırılması kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
Kimlik ile ilgili tartışmalarda öne sürülen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ve Türkiyelilik kavramları isimsiz ve sıfatsız bir tanımdır. Bu şekildeki bir millî kimlik inkârı, bölücü-ırkçı terörden çok daha tehlikelidir.”
Demek ki, bu ülkenin aydınları, Başbakan’ın politikalarını “bölücü-ırkçı terörden çok daha tehlikeli” görüyor.
İşte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi ağırlarken “Türkiye ile Kuzey Irak arasında da tam bir ekonomik entegrasyon çalışması yürütülecek” diyor. Demek Kuzey Irak diye bir devlet var öyle mi? Yoksa bu ziyaret ile ABD ve İsrail’in Erzurum’dan Bağdat’a Mezopotamya Projesi mi uygulanıyor? O halde hükümetin Gazze fırtınası estirmesinin gerçek sebebi nedir?