Erdoğan'ın ayağındaki pranga Gladio mu?
Başbakan Tayyip Erdoğan, Ergenekon operasyonlarını kastederek, “Türkiye ilerlemesine gelişmesine ve güvenliğine takılmış prangalardan kurtuldu. Doğrusu ana muhalefetin telaşını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bazı medya kuruluşlarının panik hallerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Kirli ilişkilerin açığa çıkmasından, karanlık olayların aydınlatılması girişimlerinden mi korkuyorsunuz, neden korkuyorsunuz?
Nedir bu telaşınız, bu saldırganlığınız, bu pervasızlığınız neden?
Bırakın hukuk işlesin, bırakın savcılar, hakimler rahat bir şekilde görevlerini yapsınlar” dedi.
Bütün NATO ülkelerinde ABD gözetiminde kurulan Gladio örgütünün ortaya çıkarılması, gerçekten de Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulması demektir.
Gladio’nin Türkiye’nin ayağındaki pranga olduğunu 10 yıldır tekrarladığımız gibi iki gün önce de bu sütunda gündeme getirdik.
Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulması, Türk halkının, en başta gelen özlemidir.
Fakat bu yapılırken, işin içine ideolojik hesaplaşma, milli devlet yapısını savunan insanların ve muhaliflerin yıldırılmak istenmesi ve intikam duyguları girerse, Türkiye’nin ayağına yeni bir pranga geçirilmiş olur.
Rauf Denktaş’ın bir soru üzerine açıkladığı gibi “Şüphelisin gel içeriye” diye bir insanı içeri alacaksın. “Şimdi inceleyeceğim, bakalım suç var mı?” diye bir ay, iki ay, üç ay, beş ay, onüç ay hiçbir yargıç önüne çıkarmadan sadece dosyasını mahkemeye götürerek olayı uzatacaksın. Dünyanın hiçbir hukuk sisteminde böyle bir uygulama yoktur!
Burada itiraz edilen, çetelerden hesap sorulması değil, Ergenekon soruşturmasının, milli devleti korumaya çalışanlar üzerinde Demoklesin kılıcı gibi tutulmasıdır.
* * *
Soruşturma sürdürülürken elbette hangi meslekten ve hangi seviyeden olursa olsun, herkesin üzerine gidilebilmelidir. Ancak bu yapılırken masumiyet karinesi korunmalıdır. İnsanlar deliller ortaya konulmadan suçlanmamalıdır. Yine Türk subayının şerefi ve haysiyeti özellikle gözetilmelidir. Çünkü Atatürk’ün söylediği gibi “Düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler, onları aşağılarlar ve hor görürler. Hayatında bir an bile olsa subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır.”
Buna izin verilmemelidir.
Elbette suçun niteliği gereği, sanıklar arasında subay da olabilir. Fakat bu durum, medyada Türk subayını linç etmeye götürülürse, hedefin çeteleri ortaya çıkarmak değil, rejimi koruyanların yıpratılması olduğu anlaşılır.
Türk subayı, son olaylardan dolayı derin bir üzüntü içindedir. Muvazzaf subaylar içinde kimseyle görüşmüş değilim ama bize bir mektup gönderen okurumuz emekli binbaşı İsmail Hakkı Cengiz, bu kampanyayı sürdürenlere, “Subayı tanımıyorsunuz. Subay, akıl almaz bir irade demek. Subay, saf vatan sevgisi demek. Subay, bir gaye insanı demek. Bütün taarruzlar ona; çünkü onun ruhu yenilir veya teslim alınırsa küreselleşme tamamlanacak. Tanımıyorsunuz subayı! Dünyaya bin kere gelmek mümkün olsa, bin kere gelsem, bin kere Kara Harp Okulu’nda tahsil görmek isterim. Subay olurum” diyor.
* * *
Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’deki Amerikan Gladiosu’nun üzerine gidebilmesi için önce partisinin CFR’den gönderilen programını ve kendisinin Büyük Orta Doğu Projesi eşbaşkanlığını izah etmesi gerekmez mi?
Bağımsız bir ülkede önce bunların soruşturulması gerekmez mi? Erdoğan’ın ve Türkiye’nin ayağındaki asıl prangalar bunlar değil mi?