Erdoğan yüksek dalgayı buldu, sörf yapıyor!
Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan kesimler, özellikle de Avrupa içindeki kimi liderler 21. yüzyılın vizyonundan, perspektifinden, ufkundan ve misyonundan bigane olarak Türkiye değerlendirmeleri yapıyorlar. Türkiye’nin AB’ye katılımı, AB’ye artı bir güç katmaktadır. AB, işte bu güçten mahrum edilmektedir” dedi. Erdoğan, “Avrupalılar karşısında, ’biz de AB’ye girmeyi arzu ediyoruz’deyip de ama hadi bakalım’, dendiğinde buna karşı çıkanlar, bunu neyle izah ederler, anlamak mümkün değil” diye konuştu.
* * *
Türkiye’nin AB’ye katılımı halinde Avrupa’nın bir bütün olarak ABD, Rusya ve Çin gibi bir stratejik güç haline gelebileceği doğrudur. Fakat, Avrupa’nın korkuları vardır. Türkiye’nin nüfusundan, Türk kültüründen korkmaktadırlar. Öyle ki, Almanya’daki son seçimlerde Alman ırkçıları, Türk kökenli milletvekili adaylarını ölümle tehdit etmişler veya ülkeyi terk etmelerini istemişlerdir.
Bu arada, Almanya’daki Sol Parti’nin Kuzey Ren Vestfalya eyalet listesinden milletvekili adayı olan ve ikinci defa meclise girmeyi başaran Sevim Dağdelen ile dün TRT, bir telefon bağlantısı kurdu. TRT’nin tecrübeli bir spikeri, “Türkiye ve oradaki Türkler için ne yapacaksınız?” diye anlayışsız ve muhatabını zor durumda bırakabilecek bir soru sordu! Dağdelen de haklı olarak, Türkiye için herhangi bir çalışmaları olmadığını, Almanya milletvekili seçildiğini hatırlatmak zorunda kaldı.
* * *
Türkiye’nin AB macerasına karşı çıkanların gerekçelerini ise Erdoğan bilmiyor gibi davranıyor. Kendileri, meşruiyetlerini ABD ve Avrupa’da aramışlar, hatta “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” diye bir yaklaşım içinde bulunmuşlardır. Arkalarına ABD ve AB’yi alarak, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve kültürel alt yapısını tarumar etmişlerdir. Karşı çıkış bunadır.
2006 yılında Foreign Affairs dergisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Avrupa Birliği’ne bakışıyla ilgili konu ile ortak bir makaleleri yayınlanan Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan ve Doğan Akyaz’ın tespitlerine göre, Türk Silahlı Kuvvetleri, uzun süredir mücadele verdiği İslamcı ve Kürt ayrılıkçı hareketleriyle başa çıkma konusunda, Türkiye’nin AB üyeliğini en iyi strateji olarak görüyordu:
“Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası ile ilgili stratejik karar, 1999 yılında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz tarafından verildi. Bu karar, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından da paylaşıldı ve desteklendi.”
Demek ki Erdoğan’ın savunduğu AB politikası, aslında kendi politikası değildir. Devlet politikası olan AB’ye giriş süreci, kendisine sörf yapmak için iyi bir imkân sunmuştur.
Fakat bu devlet politikası, Türkiye’nin demokratik karar mekanizmaları tarafından verilmedi! Türkiye’nin karar mekanizmaları, kendilerine önerilen ve hatta dayatılan bu sözde stratejiyi, Türk halkına rağmen uygulamak kararı aldı sadece!
Sözde strateji diyorum, çünkü milli egemenliği sona erdirmek kararından strateji diye söz edilemez. Olsa olsa buna teslimiyet kararı denilebilir!
* * *
Atatürk’ün kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırdığı kuruluş felsefesinin, AB’ye girişle birlikte değiştirilmek istendiği, ancak, “Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti’nindir” ilkesi ile yetişmiş Türk subaylarının ve Türk gençliğinin, egemenliğin AB’ye teslim edilmesine şiddetle karşı çıktığı ortadadır.
Suat İlhan’ın belirttiği gibi, “Atatürkçülük; altı ilkesine taban oluşturan tam bağımsızlık, millet egemenliği, hukukun üstünlüğü ve ulus devlet genel ilkelerine dayanır.”
AB ise işte bütün bunları Tayyip Erdoğan eliyle çökertmektedir. Onun için karşıyız!