Geçen pazar günü, son yazımda, gündem yoğunluğundan Meclis’te yaşanan kavgaya odaklanmış, siyasetin sert dilini ve topluma yansıyan şiddet eğilimini ele almıştım ancak sokak röportajında söyledikleri nedeniyle hâlen tutuklu olan, tutuklu yargılanan Dilruba Y. ve bu kapsamdaki hukuksuzluklara değinmeden geçmek istemiyorum.

Bir önceki hafta “konuşacak yer kalmayana kadar” yasaklar getirildiğinden bahsettiğim yasakları eleştirdiğim yazımda, seçim zamanlarında yoğunlaşan ve hükûmetin hoşuna gitmeyecek şeyleri söyleyen öfkeli halkın görüşlerinin alındığı sokak röportajlarının RTÜK’ün radarına girdiğini yazmamın akabinde gerçekleşti, Dilruba Y.’nin tutuklanması.

Tutuklu yargılanması adına, iki defa savcı değiştirilmişti ki, alışılmışın üzerinde bir hızla hazırlanan iddianameyle Dilruba 3 Eylül’de hâkim karşısına çıkacak.

Özgürlük

Demokrasiyle yönetilen bir ülkede, kimsenin oy verme tercihleriyle ilgili hesap verme gerekliliği elbette ki söz konusu olamaz. Elbette ki, herkes istediği tercihi yapmakta özgür.

Tıpkı fikirlerini dile getirmekte özgür olduğu gibi.

Bu açıdan akla mantığa uyduramadığın sebeplerle veya sebebi olmaksızın fanatik bir yaklaşımla oy verme hakkının kullanılması da rahatsız edici, hoşa gitmeyen söz ve ifadelerle yapılan eleştirilerle ifade özgürlüğü hakkının kullanılması da demokrasinin kapsamında.

Üstelik oy verme hakkının kullanılmasını manalı kılan da düşünce ve ifade özgürlüğü, demokrasinin temel yapı taşı. Zira, diğer tüm hak ve özgürlükler, düşüncenin ürünüdür. Düşünen insanların ürettiği fikirleri ifade edebilmesiyle diğer hak ve özgürlükler kullanılır.

Diğerlerine mesaj

Bu açıdan, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan birinin tutuklanması, adeta bu tutuklama tedbiriyle cezalandırılması hukuki değildir.

Siyasi bir yaklaşımla, geri kalanlarını sindirmek, gözdağı vermek adına, bir kimsenin hürriyeti kısıtlanmakta; hukuka aykırı olan bu tutuklamayla demokrasi de yara almaktadır.