Dönüşümün elle tutulur şifreleri!
Türkiye’de olanları anlayabilmek için dünyanın nereye götürülmek istendiğini görmek gerekiyor. ABD kaynaklı ekonomik kriz, en çok hangi güç merkezlerine zarar verdi? Başlangıçta kimse bu soruya cevap veremezken, Avrupa Birliği’nin Yunanistan’ın iflasından başlamak üzere şoka girmesi, İtalya, İspanya ve Almanya’nın sarsılması ile fotoğraf netleşmeye başladı.
Peki operasyon neden öncelikle Avrupa’ya yapıldı?
***
Bu sorunun cevapları Ramiz Mehdiyev’in “Geçmişin Işığında Demokrasiye Giden Yol” eserinde var:
- Dünya piyasasında, Euro bölgesinin payı, ABD’nin payını geçmiştir. Ancak ABD için esas tehlike, Avrupa’nın Orta Doğu ile olan güçlü ticari ilişkileridir. (S. 190)
- Bazı yorumcuların düşüncesine göre, üç döviz emisyon bölgesi oluşacaktır: Asya (dövizi Nuan), Euro ve Dolar bölgeleri. Genel olarak ise Dolar, dünyada tek kıymetlendirme birimi olarak değerini kaybedecektir. Latin Amerika’da yeni bir bölgenin oluşturulması muhtemeldir. İslam Dünyası’nda böyle bir bölgenin oluşturulması çok zordur, çünkü en büyük İslam ekonomilerine sahip Endonezya ve Malezya, Asya bölgesine dahil olacaktır.
(S. 191)
- S. Huntington, Medeniyetler Çatışması kitabında Asya’nın değişim hızının şaşırtıcı süratte olduğunu söylemektedir. Çünkü “İngiltere ve ABD’de, kişi başına düşen geliri iki katına çıkarmak için 48 yıl ve 47 yıl gerektiği halde, Japonya bunu 33 yılda, Endonezya 17, Kore 11, Çin ise 10 yılda başarmıştır.” Gerçi kaydetmek gerekir ki bu tür sıçrayış, ancak Dünya Bankası ve IMF’nin tavsiyelerinden vazgeçilmekle başarılmıştır. (S. 213)
Demek ki kriz, önce Euro’yu, onunla birlikte Asya’yı vurmak için planlanmıştır ve ilk sonuçlara bakılırsa hedefe ulaşılmıştır.
Devam edelim:
- Son birkaç on yılda, ABD’de doğum oranının artmasına rağmen, Avrupa’da bu oran durmadan düşmektedir. Nüfus artışının sağlanması için doğum oranının 2.1 olması gerekmektedir. Amerikalı bir kadının ortalama iki çocuğu varken, Avrupalı kadın için bu oran 1.4’tür. Avrupa nüfusu hızla ihtiyarlamakta, emeklilerin sayısı, çalışanların sayısından kat kat artış göstermektedir. Avrupa’nın demografik perspektifleri facialı görünmektedir: Tahminlere göre 2050 yılında, Amerika’nın ortalama yaşı 35 olacağı halde, Avrupa’nın yaş ortalaması 52 olacaktır. (S. 193)
***
- Bir devletin emperyalist gücüne geçit yapan yenidünya düzeni egemenliğini, meşhur Amerikalı tarihçi ve yazar Joseph Nai, “sert hakimiyet” ve “yumuşak hakimiyet” olarak belirtmektedir. Sert hakimiyet, başlangıcını ülkenin askeri-siyasi gücünden aldığı halde, yumuşak hakimiyet, ülkenin kültürü, idealleri ve siyasetinin çekiciliği sonunda oluşmaktadır. J. Nai şöyle demektedir:
“Sert hakimiyet hiçbir zaman önemini kaybetmeyecek; ancak yumuşak hakimiyet, karşılıklı yardımlaşma gerektiren uluslararası sorunların çözülmesinde önemini gittikçe artıracaktır.”
Böylece yumuşak hakimiyet aracılığıyla, neo-liberal fikirlerin çekici yönlerini göstermek imkânı oluşmaktadır ki bu da sonuçta üçüncü demokrasi dalgasının güçlenmesine sebep olmaktadır. (S. 201)
Demek ki, güçlü ulus devletleri çözmek için dayattıkları insan haklarına ve hukuka aslında hiçbir saygıları yoktur. Müslümanları ise ortadan kaldırılması gereken varlıklar olarak görmektedirler. Dünyanın tablosu budur.