"Deniz Feneri’ni iki saatte niçin çözmüyorsunuz?"

Melis Sezer, mektubunda diyor ki “Adalet Bakanı, Hizbullah davası için Yargıtay’ı suçladı ve ’İsteseler iki saatte çözerler’dedi. Adalet Bakanı ve HSYK, neden Deniz Feneri dosyasını çözmek için iki saat ayırmıyor?”
Okan Öztürk ise önemli bir hatırlatmada bulunuyor:
“İki üç yıl önce Yargıtay’da üye sayısının çok olduğunu öne sürerek sayıyı 250’den 150’ye daire sayısını da 32’den 20’ye indirmeye çalışan AKP iktidarı değil miydi? Şimdi HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nden sonra Yargıtay’ı da ele geçirmek için Yargıtay’a 20 daire daha ekleyeceklerini söylüyorlar.”
Gerçekten de “Yargıtay’da üye sayısı 250’den 150’ye düşecek” başlıklı haberler 3 Şubat 2008 tarihli gazetelerde yer almıştı.
Ancak o dönemde bu tasarı, Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kurulacak olması sebebiyle hazırlanmıştı.

***


Diğer taraftan CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, bir soru önergesi vererek şu soruları yöneltti:
-Tahliyelere kamuoyunda oluşan tepkileri; Yargıtay’ın yapısını iktidar lehine değiştirmek için bir fırsat olarak kullanmayı mı düşünüyorsunuz?
-Kurmayı planladığınız Bölge Adliye Mahkemeleri’nin üniter yapıya ters düşmemesi ve ‘eyalet mahkemeleri’ne dönüşmemesi için ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz? Bu mahkemeler, ABD Adalet Bakanlığı ile işbirliğiniz kapsamına girmekte midir?
Görüldüğü gibi AKP iktidarı, adım adım hareket ediyor. Önce Yargıtay’ı yandaşlaştırmayı, sonra da bölge adliye mahkemelerini kurmayı planlamış oldukları ortaya çıkıyor. Arizona sistemini incelediler ve çok beğendiklerini söylediler ya!


ABD muhipleri, Banu
Avar’dan neden korkuyor?

Banu Avar, Türk televizyon tarihinin en kaliteli programlarını yapmış bir gazeteci! İşini iyi yapan her insan gibi onu da aşağı çekmeye çalıştılar ve işini yapmasını engellediler. O da bu durum karşısında yurt çapında konferanslar vererek bilgilerini halka anlatıyor.
Son konferansı Karabük’teydi. Konuşmasında, Türk ABD ilişkilerinde eğitim anlaşmalarına değindi ve 60 yıllık süreç içinde, Amerikalı uzmanların kendi sözleriyle çeşitli ülkelerde eğitimi ABD çıkarları doğrultusunda nasıl yönlendirdiklerini anlattı. 1975 yılında Amerikalı uzman Richard Podol’un yazdığı Türkiye raporunu gündeme getirdi. Podol, amirlerine “Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir Bakanlık ya da bir İktisadi Kamu Kuruluşu hemen hemen kalmamıştır” diyordu.
Banu Avar ayrıca Amerikan Büyükelçiliği İnternet sitesinden aldığı bir bilgiyi paylaştı ve 37 üniversiteye 54 Amerikalı okutman yerleştirildiğini anlattı.
Derken Karabük’e atanmış Amerikan muhipleri tarafından “Banu Avar, İngilizce öğretmenlerimize ajan dedi!” diye bir yaygara koparıldı. Olay ulusal basına bu şekilde yansıtıldı. Halbuki, Avar “ajan” kelimesini kullanmamıştı. Bana göre öğretmenler Amerikan Dışişleri Bakanlığı Eğitim Dairesi güdümlü olarak çalışan Fullbright Komisyonu tarafından tespit edilerek gönderildiğine göre Türkiye’de kendi adlarına değil Amerikan devleti adına çalışıyor.

***

Ayrıca bakın üniversitelerde ne gibi faaliyetlerde bulunuyorlar:
İşte Karabük Üniversitesi’nden bir öğrenci mektubu:
“İngilizce dersimize giren Hayfa Aboukier, bu zamana kadar hiç anlam veremediğim bir oyun oynattı bize.. Bize sorular yönelteceğini söyledi, katılanlar, yani evet diyenler sınıfın sol tarafına geçecekti, katılmayanlar ise sınıfın sağ tarafına.
-Türkiye’yi seviyor musunuz?
-Türkiye de yaşamak istiyor musunuz?
gibi sorular sordu ve öğrencilerin sınıfta koşuşturmalarını seyretti. İngilizce öğretmenliği bu tür testlerle mi yapılıyor? Bilgilerinize.”

Yazarın Diğer Yazıları