Cumhuriyeti yıkma sürecine karşı iki teminat!
ABD’deki ikiz kulelerin vurulması Amerikan ve dünya kamuoyunun Afganistan ile Irak’ın işgaline onay vermesi için kullanıldı. Bu gerçek, olayın dünya çapında psikolojik bir operasyon olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de ise Hrant Dink’in öldürülmesi ile başlatılan süreç, daha sonra başlatılacak büyük operasyonlara meşruiyet kazandırmak için kullanıldı.
Bununla da yetinilmedi. Hrant Dink’in öldürülmesi ile başlayan süreç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dönüştürülmesi için kullanıldı. Öyle ki bugün gelinen noktada, asker sindirilmiş, yargı teslim alınmıştır.
* * *
Kanaatim odur ki, sadece Hrant Dink cinayeti aydınlatılsa, bu operasyonun arkasındaki güçler sergilense, Türkiye’nin kaderini etkileyen diğer bütün olaylar çorap söküğü gibi çözülür. Cinayetin aydınlatılmaması için mevcut iktidarın ve kadrolarının hukuku çiğneyerek gösterdikleri direnç manidar değil midir?
Devlet Bakanı Faruk Çelik, Ankara’da bir hastane açılışında estetik cerrahinin, “çeşitli olaylar karşısında meydana gelebilecek olumsuz görüntülerin ortadan kaldırılması ve insanın gerçekten kendisiyle barışık yaşaması açısından önemli bir hizmet alanı” olduğunu belirtti.
Peki Hrant Dink, Rahip Santoro ve Malatya cinayetlerinin Türk halkının vicdanında meydana getirdiği tahribatı, ve bu gibi olaylardan tümünden sorumlu tutularak cezaevine doldurulan insanların maddi manevi kayıplarını hangi estetik cerrah düzeltebilir?
Bu olumsuz görüntüler, Cumhuriyet’in bütün değerlerini ve bütün kurumlarını ayaklar altına almak için kullanıldığına göre Türkiye’nin rejimine karşı girişilen cerrahi bir müdahale vardır!
Bu cerrahi müdahale, bir estetik cerrahı tarafından değil, bir Frankeştayn tarafından yapılmaktadır!
Türkiye’nin çehresini çirkinleştiren bu müdahale, siyasi dille apaçık bir darbedir, hatta karşı devrimdir!
* * *
Kemal Kılıçdaroğlu, cumhuriyeti yaşatmanın herkesin görevi olduğunu hiçbir yurttaşın umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini söyledi ve “Kapı gibi CHP var. Umudumuzu koruyacağız. Hukukun üstünlüğünü egemen kılacağız. Baskılar var, biliyorum. Kendi medyalarını oluşturdular, onu da biliyorum ama yılmayacağız” diyor.
Tayyip Erdoğan, “Cumhuriyet çıtkırıldım bir cumhuriyet değildir, kökü mazide olan bir atidir” gibi sözlerle açtıkları gedikleri gözden kaçırmaya çalışıyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı eleştirerek “Bugün Türkiye’de var olan bir zihniyet; kendisine millet, yasama, yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Siz, hangi anayasal ve yasal yetkiyle TBMM’ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz?” diye ön almaya çalışıyor.
Tayyip Bey, yasamaya da yürütmeye de yargıya da tek başına hükmediyor ama, bu tabloya karşı çıkanları millet iradesine engel olmakla suçluyor.
Denilebilir ki, “Tayyip Bey bu işte tek başına değil. Cumhurbaşkanı var!”
Evet ama oradaki tabloyu Hüsamettin Cindoruk açıklıyor:
“Sayın Gül, önemli ölçüde taraf, her tayinde, her kararda AK Parti çıkarlarını düşünüyor ve AK Partinin eş başkanı gibi.”
Yani netice değişmiyor.
* * *
Devlet Bahçeli ise Cumhuriyet karşıtlarının bir araya geldiğini hatırlatarak “AKP bunlara çanak tutmaktadır ve açıktan açığa da destek vermektedir. İhanetle kol kola girerek Cumhuriyet’in korunmayacağının ve milletimizin hakkının savunulmayacağının farkındayız. Federasyon özlemi çekenleri, ikinci cumhuriyet rüyası görenleri ve hayalleri uygulanmayan Sevr paçavrasının yapraklarında kalanları çok yakından takip ettiğimizi ve bizim de Cumhuriyet’in ayakta kalması için her şeyi göze aldığımızı herkese bildirmek isterim” diye teminat vermek ihtiyacı hissediyor ama, yıkım süreci devam ediyor.