Cumhuriyet coşkusu
29 Ekim günü caddelerde meydanlarda gördüğümüz sadece bir coşku değildi; bir nice yıldan beri derinden derine işleyen bir olgu idi; bir olgunun dışa vurumu idi.
Ancak destanlarda görülebilecek bir kurtuluş savaşının sonunda kurulan Cumhuriyet çoktan yüreklerde ve beyinlerde yer etmişti. Kurtuluş Savaşı'nın önderi, milletini Ergenekon'dan çıkarmakla kalmamış; onun yürüyeceği aydınlık yolu da çizmişti. Önder milletini, millet önderini sevmişti.
Amma velakin… Ömür denilen şey her zaman düz bir çizgide yürümez. İnsanların ömrü de milletlerin ömrü de kırık çizgilerle doludur. Cumhuriyetle kendine gelen Türk milletinin de aydınlık yolu bir noktada kırıldı.
Hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğunu öğrenen gençlerin önüne başka mürşitler konuldu. İnsanların ve gençlerin bir kısmı mürşitlere mürit olmanın rahatlığına kapıldılar; iradelerini şeyhlere, şıhlara teslim ettiler. Böylece öte dünyalarını garantiye aldıklarını düşündüler. İlmin yolunu, yöntemini bıraktılar; gayibin sırlı yollarına yöneldiler.
Zihinler karıştı, bodun içine kargaşa düştü. İnsanların bir kısmı babalarını, dedelerini, soylarını unuttu. Kendilerine Türk'ten başka soy arayanlar etrafı tuttu. Bu kargaşa içinde kimileri Türk'ten toprak koparmaya yeltendi; kimileri de yeltenenlere yaka bağır açtı. Açılımlar saçılımlar sürüp gitti.
İlmin yerini zulüm, hakkın yerini batıl, aydınlığın yerini karanlık almıştı.
Ancak… Türk'ün genlerinde hak duygusu, hakikat duygusu vardı. Âdil olmak, yoksulun, ezilenin yanında olmak duygusu Türk'ün geninde vardı. Cumhuriyet'le ruhlara yerleşen hür düşünce, hür vicdan da tamamen yok olmamıştı. Bilimin aydınlık yolu da zihinlerde yer etmişti.
Gözler, gönüller ve akıllar açıldı. Türk'ü, Atatürk'ü, Cumhuriyet'i yeniden hatırladılar, yeniden keşfettiler. Mürşitlerle, şeyhlerle gidilen yolun yol olmadığını anladılar. Tek yol bilimdi, hayatta en hakiki mürşit ilimdi.
Cumhuriyet coşkusuyla dışa vuran olgu işte budur. Bir musibet, bin nasihatten daha etkili olmuş, insanlar uyanmıştır.
Bu bir Türk'e dönüştür; bu bir Atatürk'e dönüştür. Çocuklar, ergenlik çağına giren gençler, delikanlılar, orta yaşlılar, ihtiyarlar… Yediden yetmişe, dokuzdan doksana, kız kızan herkes… Türk, Atatürk ve Cumhuriyet ortak paydasında birleşti. Ortak paydanın kutsal simgeleri de var. Ellerde ay yıldızlı bayrak en büyük kutsalımız. Simgelerden biri Onuncu Yıl Marşı: Türk önde, Türk ileri! Bir başka simge İzmir'in dağlarında çiçekler açar…
Başka başka yollardan gelen Türkleri görüyorum. Aynı meydanlarda toplanıyorlar. Irak yakın şehirlerden gelen Türk çocuklarını, Türk analarını görüyorum. Tek bir yere yöneliyorlar. Anıtkabir'de atalarına şükran duygularını dile getiriyorlar, dualar ediyorlar. Türk, Turan diyen de orada; ulus, ulusal diyen de. Allah'tan Ata'ya rahmet dileyen de.
Cumhuriyet coşkusuyla dışa vuran olgu işte budur. Ne yapılırsa yapılsın, gizli kapılar ardında hangi planlar kurulursa kurulsun, hangi menzil odalarında zihinler tutsak edilmeye çalışılırsa çalışılsın olgu budur. Bu, önüne geçilemez bir vakıadır.
Açılımdan, saçılımdan vazgeçilmesinin sebebi bu olgudur. İstenmeyerek de olsa Atatürk'e, bayrağa, Türklüğe sığınmanın, sığınılmak zorunda kalınışın sebebi bu olgudur.
Cumhuriyet coşkusuyla parlayan yüzlerde, gülen gözlerde benim gördüğüm budur. Türk önde, Türk ileri diye haykıran seslerde benim işittiğim budur. Bir nice yıldan beri derinden derine işleyen olgu, bu bayramda yollara, meydanlara taşmıştır. Cumhuriyet'in, Atatürk kavramının ve Türklüğün geleceği teminat altındadır.