CHP’de farklı boyutta bir politika
Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinden anlaşılıyor ki “CHP’de bugüne kadar siyasette yaşadıklarımızdan farklı boyutta bir politika sürdürülecek. ”
Siyasette alışılmış olan; bir siyasi partinin iktidar olması için, sürükleyici bir ideolojik anlayış ve topluma cazip gelecek yararlı bir misyon içinde olması gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu ise toplumu ikna etmek için bir misyon geliştirmiyor, parti yönetimine her düşünceden adam yığıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde çok net olarak gördük ki CHP misyonunda bir aday yerine, Kılıçdaroğlu tek başına aday seçti ve CHP kendi sahasında değil, Sayın Erdoğan’ın oyun sahası içinde oynadı. Rakip oyun alanını, kendine güveni ve bir misyonu olmayanlar seçer.
Siyasette, ‘Özal, 4 eğilimi birleştirdi’ denilir. Ne var ki o zaman şartlar çok farklıydı. Özal’ın üç avantajı vardı...
* Birincisi, siyasete olağanüstü şartlar hakimdi. Özal’ın Anavatan Partisi sivil iradeyi temsil ediyordu... Sivil iradeyi temsil eden diğer partiler 1980 darbesinin kapattığı partilerin bir uzantısı idi. Halk bu ortamdan bir an önce kurtulmak ve yeni bir siyasi riske girmek istemiyordu.
* İkincisi; Özal, politikalarının merkezine o zaman dünya konjonktürüne hakim olan olan dışa açılmayı koymuştu...
* Üç... Özal, ekonomide 24 Ocak kararlarını getiren insandı ve toplum ekonomik istikrar istiyordu...
Böyle bir ortamda elbette ideoloji ikinci plana düşmüştü. Bunun içindir ki Özal, ‘dört eğilim’ dediği sol, sağ, Türkçü ve İslamcı akımları kurduğu partide geçici olarak birleştirdi.
CHP’nin bugün, en sağdan ve en soldan oy alma hesabı için Özal örneği tutmaz.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin “sağa kaydığı” yönündeki eleştirileri ile kurultay isteği için, “Biz bir partiyiz. Sağdan oy gelmeyecek de nereden gelecek? Dışarıdan oy mu ithal edeceğiz? Biz kitle partisiyiz. Dışarıdan oy kazanmak zorundayız” diyor. Kılıçdaroğlu zımni olarak, “sosyal demokrat kesimin oyları yetersizdir. Bu oylarla parti başarılı olamaz” demek istiyor. Ne var ki 1977 yılında CHP; “Demokratik sol” diyerek, “Ne ezen ne de ezilen, hakça bir düzen” sloganları ile yola çıkmıştı ve halka “Ak günler” getireceğini vaat etmişti. Yüzde 42 oy almıştı ve başarılı olmuştu.
Yine Kılıçdaroğlu, “Geniş halk kesimlerine anlatılması gereken politikalarımız var” diyor. Ancak bugüne kadar CHP’yi sürükleyecek ve herkese cazip gelecek böyle bir politika üretilmedi. Aile sigortası diyor. Ancak AKP, daha çoğunu yapıyor.
Bir partinin iktidar olması için, önce bir kişiliği ve bir misyonu olması gerekir. Yani sağa sola saldırmaya gerek yoktur... Partinin ne yapacağı, nasıl yapacağı, ülkeye ve topluma demokrasiyi, barışı ve refahı nasıl getireceğini anlatması gerekir. Yani CHP, toplumu kendi çizgisine çekmeli. Bunu yaparsa oy alır... Yapamadığı için oy alamıyor.
Elbette başarı için önce parti üst yönetiminin kendi içinde uyumlu olması gerekir. Parti içi entrikaların engellenmesi gerekir. Fatih Çekirge parti üst yönetiminin “entelektüeller ile sağdan gelen profesyonellerden oluştuğunu söylüyor.” Doğrudur da.. Ayrıca ideolojik olarak birbirine zıt olan bu kadrolar kendi içinde sıkıntı yaşıyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da yapısı gereği böyle bir parti misyonunu projelendirmesi ve bu topluma kabul ettirmesi olası görünmüyor.
Söz gelimi, Genel Başkan ve parti üst yönetimi kurultay kararında bile ayrımcılık yaptı. İçerideki tepkileri birleştirmek başarısını gösteremedi.
Aslında Kılıçdaroğlu kurultayı, “tek başıma aldım” dediği Cumhurbaşkanlığı seçimindeki başarısızlık riskini, partiye aktarmanın bir aracı olarak kullanıyor. Türkiye’de bir defa genel başkan oldun mu, istifa etmediğin sürece kimse seni indiremez. Çünkü genel başkan kimse, delege de onun delegesi oluyor. Genel Başkan, il başkanlarını görevden alıyor, kendi adamını tayin ediyor. Başkanlar da üyeleri ve delegeleri ona göre düzenliyor. Bir başka ifade ile parti içi demokrasi olmadıkça, genel başkanlar dernek başkanı gibi hep kalacaktır.