CHP ve MHP'ye bu defa bir öneri

Dünkü yazımı bitirirken, CHP ve MHP’nin AKP’nin kuruluşundaki ABD ve İngiltere desteğini hiç gündeme getirmediklerini, bu konudaki bilgi ve belgeleri hiç değerlendirmediklerini, bu sebeple iktidar olamadıklarını belirtmiştim.
Asıl söylemek istediğim, Türkiye’nin bağımsızlığına sahip çıktığını iddia edenlerin, Türkiye’de olan biteni halktan saklamakla, aslında kendilerinin mücadeleden kaçtığı gerçeğini vurgulamaktı. Dolayısıyla, meseleyi bütün açıklığı ile ortaya koymadan, Türk halkını desteğini sağlamak da mümkün değildir.

* * *

Bugüne kadar gerçekleri, aydınların bir bölümü anlatmaya çalıştı. Ancak, parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler bu gerçekleri hep görmezden geldi. Mesela, ABD ve AB ile dost ve müttefikmişiz yalanına sığınarak, Türkiye’yi köpek kapısına bağlamaktan ibaret olduğu açıklanan AB projesini bile desteklediklerini söyleyebildiler.
Halka doğruları anlatmadılar. Çünkü, Batı’nın Türkiye’ye dayatmalarına karşı çıkacak iradeye sahip değildiler.
AKP ise “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” politikasını uyguladığı için kendince daha tutarlıdır. Çünkü AKP, rejimi temelinden değiştirmek istiyor, bunun için ülkenin ekonomik alt yapısını yabancılara devrediyor. Bu sayede, ülkenin hukuki alt yapısını da değiştirdiler. Bölgesel yönetimlerin sınırlarını çizdiler. Merkez Bankası’nı da İstanbul’a taşıyorlar! Bütün bunları cumhuriyete karşı olan grubun bugünkü torunlarının siyasi desteğini de alarak yaptıklarına şüphe yok!
Fakat, Kuvayı Milliyecilerin torunları olduklarını iddia edenler, AKP’nin işini kolaylaştırmaktan, önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırmaktan başka bir icraat yapmadılar.
Bir mücadelede başarılı olmanın temeli, başaracağına inanmaktır. Bu inanca sahip olmanın temeli de haklı olmaktır! Mücadelede haklıysanız, buna inanıyorsanız, ancak bu mücadeleyle milletin hakkını hukukunu koruyabileceğinize inanıyorsanız, kitleleri de inandırıp peşinizden sürüklersiniz. Yok, kendi politikanıza kendiniz de inanmıyorsanız, peşinizden kim gelir?

* * *


Prof. Dr. Özer Ozankaya, “Atatürk’ün CHP’sinden beklenen önderlik ödevi: Saldırganın adını koymak ve ulusal direnişle defetmek” başlıklı yazısında AKP’den gelen saldırılara karşı koymanın fazla bir anlam ifade etmediğini ABD ve AB’den gelen saldırılara aynı etkinlikte ses yükseltilmedikçe, bu muhalefet boşluğunun devam edeceğini söylüyor ve “Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıranların da yaptıklarının da tam adını koymak zorunluluk olmuştur” diyor:
“ABD ve AB, PKK’ya silahlı yardım bile yapıyor; Misak-ı Milli’ye dayalı Türk yurdunu parçalamak niyetini haritalarla, resmi demeçlerle ortaya koyuyor; Atatürk’e saldırıyor!
Ama birinci ödevi Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk ulusunun bağımsızığını ve yurdunu korumak ve savunmak olan siyasal partiler, iktidarı ve muhalefetiyle, bu alçak saldırıyı yapan asıl düşmanın adını koymuyor, koyamıyor; ’ABD ve AB’dir!’ demiyor, diyemiyor; ulusun bilgisine ulaştırıp onları bu düşmanca tutumdan caydıracak bir ulusal direnişin gereklerini başlatmıyor!
CHP Kurultayından bir Ulusal Direniş Yönetimi çıkmalıdır! CHP Kurultayı, Amasya Genelgesi gibi bir ulusal kurtuluş bildirgesi yayınlamakla işe başlayabilir.
CHP yönetimi, bugünkü ’edilgen’, etkisiz durumunu sürdürecek olursa, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına içeriden ve dışarıdan yönelmiş korkunç saldırıların sorumluluğunu taşıyacağını bilmelidir.”
Ozankaya’nın CHP için önerdiklerini MHP için de önermek mümkün.

Yazarın Diğer Yazıları