CHP sana söylüyorum MHP sen de anla
Vallahi bravo.
"Oyun"a uzatma dakikalarında girdi ama bu işin kırk yıllık kompetanlarının yapamadığını/ısrarla yapmaktan kaçındığını yaptı İstanbul Barosu Başkanı "usulen yeni-esasen eski CHP'li" Ümit Kocasakal... CHP'ye dair gibi görünen ama özünde -özel ideolojik eleştirileri çıkarırsak- büyük bölümü "siyasi parti olmak" iddiasındaki bütün organizasyonlar için geçerli "manifesto"suyla "beş dakika düşünme molası" verdi "kayıkçı kavgası"ndan bir kademe ileri gidememeye mahkûm sığ vur-kaç harekâtlarından bezmiş biz zavallı meslekten sebep bir nevi "zorunlu hizmet" babında bu polemiklerin tam da merkezinde olmak durumundakilere...
Oh be...
"Yalnız olmadığını bilmek" diye bir konfor varmış şu hayatta!
***
Kocasakal, Baro Başkanı sıfatıyla yaptığı çıkışlardaki gibi şimdi bir siyasetçi olarak da ağzında eveleyip gevelemiyor lafı. CHP yönetimine diyor ki;
"Bir seçimi daha kaybettiniz ve başarısız oldunuz. İktidar alternatifi yaratamayarak iktidarın başarısında etken oldunuz. Üstelik ülkenin kaderi ile ilgili bir seçimde... Ve her başarısızlığın doğal bazı sonuçları vardır, olmalıdır."
İmzamı atıyorum.
"Seçim kaybetmek" bir siyasi parti için "ama"sız "başarısızlıktır." Bundan bir "başarı hikâyesi" üretmeye çalışmaya da en iyimser haliyle "züğürt tesellisi" denir. Bir tık daha gerçekçi tanımı "aklımızla alay etmek"tir.
"Fakat" diyor Kocasakal;
Ki bu çok yerinde bir "fakat"tır...
Bu "başarısızlığı", "önce kişiler" yahut "sadece kişiler" üzerinden ele alır yani "kişiselleştirirseniz", "yapısal sorunları" geçiştirir de "gidecek" ve "gelecek"lere odaklanırsanız, günü kurtarmaktan öteye geçemez"siniz.
"Ne olursa olsun gitmemekte" kararlı olanlar için de geçerli bu, "ben geleyim de kimle, nasıl olsun" diyenler için de...
Kocasakal'a göre, "CHP'nin belli kişi veya kişilere, "kurtarıcılara" değil, öncelikle ideolojik bir netliğe, doğrultu tutarlılığına, yön duygusunu yeniden kazanmaya, yitirdiği kurumsal, siyasal hafızasını geri kazanmaya, zengin tarihinden, köklerinden kuvvet alacak fikri bir tazelenmeye ihtiyacı vardır. Bu yönde bir muhasebe ve süreç, zaten "gelecek" ve "gidecek" kişiler bakımından da belirleyici olacaktır. Ancak kişilerin de, bu ideolojik netliğin sağlanmasında kuşkusuz ki önemi vardır..."
Bingo!
İmzamı atıyorum!
Sadece CHP'nin değil MHP'nin önceliği de bu olmalı bana göre.
Önce bir bakın bakalım nerede duruyorsunuz? Neden orada duruyorsunuz? Tamam bir "misyon partisi"siniz de; "bir misyonu yerine getirmek üzere" kurulmuş bir parti mi, yoksa "bir misyonu iktidara getirmek üzere kurulmuş bir parti" misiniz; kendi içinizde bununla bir yüzleşin önce. Çünkü ilkiyse mesela otomatik olarak geçerliliğini yitirir "iktidar olamamak" eleştirisi!
Gerisi kolay...
Eğer mensuplarınızın algısında berraklaştırabilirseniz; koşullar kendi liderlerini doğururlar zaten... Ve işte o zaman, yani bir "doğal süreç" olarak geliştiğinde verdiğiniz mücadele; okun varması kaçınılmazdır zaten hedefine.
Hangi "taraf(!)"ta olursanız olun, verdiğiniz mücadele kişileri yönlendirebildiği müddetçe makbuldür; kişilerce yönlendirildiğinde değil!
***
"Siyasi parti, her düşüncenin yer alacağı bir düşünce kuruluşu veya münazara platformu değildir. Bir deney ve yap-boz alanı da değildir. Kişilerin siyasi hırslarını, ikballerini temin ve tatmin yeri hiç değildir. Aynı şekilde kitle partisi olmak demek, birbiriyle uyuşması mümkün olmayan tüm görüşlerin temsil edilmesi anlamına gelmez. Bunun yeri parlamentodur. Siyasi parti kavramı öncelikle o partinin belirli, temel bir dünya görüşüne, bir ideolojiye, bunlarla oluşan bir omurgaya sahip olması, dolayısıyla sert çekirdekli bir kütlesinin bulunmasını gerektirir. Merkezde yer alan ve ilkelerden oluşan bu kütle etrafında bir araya gelinmesi o yapıyı parti kılar" diyor Kocasakal.
İmzamı atıyorum...
CHP'nin ilkelerini benimsemiyorsan, Atatürk'le derdin varsa mesela, Cumhuriyet "zulüm" ise senin için ne işin var CHP'de? Dönüştürmekten başka ne işin olabilir?
MHP için de geçerli;
Türkçülük algın "ırkçılık"sa, "Türk Milliyetçiliği"ni reddedip "ümmet" diyorsan hâlâ, ne bileyim "Ülkücü şehit nasıl bir şey oluyor yani" diye sorabilecek kadar bihabersen milletvekili rozetini taktığın, maaşını aldığın, kazandırdığı saygınlığını sonuna kadar sömürdüğün partinin, "dönüştürmek"ten başka ne işin olabilir MHP'de?
***
"Siyasi partilerin amacı, Meclis'e girmek, bir takım kişileri Meclis'e taşımak, kişilere bir takım "koltuk" ve "makam"lar sağlamak değil, tutarlı bir dünya görüşü ve buna uygun, gerçekçi ve inandırıcı strateji ve gerçekçi vaatlerle halkı ikna ederek iktidara gelmek, en azından güçlü bir seçenek oluşturmaktır" diyor Kocasakal.
İmzamı atıyorum.
"Ermeni iftiraları"nı savunan kadın CHP adına yahut "bozkurt yapmaktan aciz adam" MHP adına parlamentoya girdi ya bu partiler ülke yönetiminde "belirleyici" bir rol oynamasa da olur diye zil takıp oynayacak hali yok ya bu partileri "dava"sı saymış kişilerin;
Canı yanıyor feryat edecek elbet... Can yakan da o feryada kulak verecek bir zahmet!
"Hikmetinden sual olunmayan liderler" Türk siyaset geleneğinin bir parçası artık ve fakat kimse bu toplumdan bir de "hikmetinden sual olunmayan lider yanaşmaları"na tahammül beklemesin!
***
Kocasakal'ın en sevdiğim ifadesi:
"Büyük bir aile olma duygusuna ihtiyaç var..."
Tam olarak bu işte... Bunu yapamıyorsa bir siyasi parti;
"Evlatları"nın bazen haklı, bazen haksız çıkışlarını, asiliklerini "ergenlik çağı"na veremiyorsa...
"Şımarıklıkları"nı "çocuklukları"na veremiyorsa...
"Büyükleri"nin bitmeyen memnuniyetsizliklerini, söylenmelerini "yaşlarına" veremiyorsa...
Kulağını tıkayamıyorsa "dırdır"a...
"Sen haklısın" demeyi bilmiyorsa uzamasın diye "kavga"...
Bıraksın, yapmasın bu işi...
Hangi "aile" çocuğu laf dinlemeyince "hain evlat" deyip kapı önüne koyar ki? Kaç "aile" taşımak zor geldiğinde "biz de zaten cami avlusunda bulmuştuk seni" muamelesi yapar fertlerine? Hangi "aile" ağlayan bebeğinin neden ağladığını anlamaya çalışmadan "susturmaya" çalışır; aç mı, tok mu, ağrısı mı var, gazı mı ilgilenmek yerine, tıkaç tıkar ağzına?