Büyümeyen milliyetçi çocuklar
Türk milliyetçiliğinin önündeki en büyük engellerden birisi, hiç şüphe yok ki milliyetçi gençlere alan açmakta direnen ‘yaşça’ büyükleri!..
“Yusuf Akçura ‘Üç Tarz-ı Siyaset’i yazdığında 28 yaşındaydı” desek umurunda olmayacak olanların, mazbata garantili milletvekilliği, yöneticilik veya başkanlık söz konusu olduğunda sırayı kapmak için birbirlerini nasıl ezdikleri üzücü bir gerçek…
Temsil noktalarındaki yaş ortalamasına baktığımızda Türk milliyetçiliği, diğer siyasî akımlar içinde muhtemelen en yaşlı hareket!.. Gençlerin dinamizmini ve enerjisini harekete kazandırmak yerine koltuklarda oturmak için ‘bitmeyen bir iştah’ işgalci gibi duruyor…
***
Enver Paşa, ateşler içinde geçen 40 cephenin ardından Türkistan’da inançları uğruna devasa bir düşmana saldırırken şehit düştüğünde 40 yaşındaydı… Ve sanki 40 asır yaşamıştı… Şimdi milliyetçi çevrelerde 40 yaşındakilere neredeyse reşit gözüyle bile bakılmıyor, ‘büyükler’ tarafından!..
Donmuş, çağı ıskalamış, muhtemelen akıllı telefonun sadece tuşlarını kullanabilen kimi ‘büyükler’, Türk milliyetçiliğinin önderlerinden Ziya Gökalp’ın İbrahim Paşa’nın eşkıyalıklarına karşı Diyarbakır Telgrafhanesi’ni işgal ettiğinde 30’lu yaşların başında olduğunu biliyorlar mı acaba?
Gökalp, o yaşlarda İttihat Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu, Peyman gazetesini çıkardı… İlham aldığı Hüseyinzade Ali Turan, Türk milliyetçiliği adına çok genç yaşlardan itibaren bir dünya sığdırmıştı hayatına…
Nihal Atsız, çıkardığı Orhun dergisi, Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldığında henüz 28 yaşındaydı… Halil Kut, Kut’ül Ammare’de İngiliz ordularını esir aldığında yaşı 36’ydı…
Mustafa Kemal Atatürk, Marmara’dan İstanbul Boğazı’na doğru ilerleyen işgalci gemileri için “Geldikleri gibi giderler” dediğinde 37, milletin mukadderatı ve vatanın selameti için ateşten denizde Bandırma vapuruyla yola çıktığında 38 yaşındaydı…
Tarihin en büyük Türkçü aydınlarından Gaspıralı İsmail, Rum isyanı bastırmak isteyen Osmanlı Devleti’ne yardım için Moskova’daki Harp Okulu’ndan kaçıp İstanbul’a gitmek isterken yakalandığında daha 16 yaşındaydı…
Bugün Azerbaycan Türklerinin büyük saygıyla andıkları Nuri Paşa, Kafkas İslam Ordusu’nun başına geçerek Bakü’yü Ermeni çeteleri ve Bolşeviklerden kurtardığında yaşı 30 bile değildi…
Vatan şairi Namık Kemal, Tasvir-i Efkâr’ın başına geçtiğinde 25 yaşındaydı… Vatan Yahut Silistre’yi yazdığında ise 33… Ardından Magosa sürgünü… Sonra Hürriyet Kasidesi, sonra yine sürgün…
Zeki Velidi Togan, Başkurdistan’ın Bolşevik işgalinde hapse düştüğünde 28, Basmacı Hareketi içinde savaşa girdiğinde ve Türkistan Millî Birliği’ni kurduğunda 30’lu yaşlardaydı…
***
Türk milliyetçiliğinin bugün de gençliğin enerjisine ihtiyacı var… Tabii önce ‘kontenjan senatörü’ gibi kurulmuş kimi ‘yaşlılar’ın bu anlamda ihtirastan sıyrılıp alan boşaltmalarına…
Özgeçmişlerinde 3 kez, 5 kez milletvekili seçilmiş veya belediye başkanı olmuş ya da milliyetçi parti ve STK’ların başında kalmış, gençleri çok da ciddiye almamış statik anlayışlar var… Bir anlamda ‘işgalci’ olduklarının ya farkında değiller veya yaşlandıkça ihtiras artıyor…
Oysa dünya değişiyor, Türkiye de değişiyor… Soğuk Savaş şartları yerini çok daha farklı bir dünyaya bıraktı… Gelişen iletişim teknolojisi, küresel değişiklikler, küçülen ve etkileşim potansiyeli artan bir dünya, yeni bir bakış açısı ve mücadele tekniği gerektiriyor…
Bunun için de gençlerin çok daha fazla irade ve inisiyatif alması, koltukları ‘kayd-ı hayat’ gibi görenlerin Türk milliyetçiliğine insaf edip gençlere çok daha fazla alan açması, olmazsa o gençlerin kendilerinin irade koyup o alanı gerekirse zorla ve baş kaldırarak açmaları gerekiyor…
Tarih, böyle akıyor ve bu ihtiyacı mecburiyet olarak sunuyor çünkü… Gençleri kurşun askerliğe veya robotluğa mahkûm etmek, ne bu çağa ne de milliyetçiliğin tabiatına yakışıyor…